23 Kasım 2008 Pazar

BATAN İSKELE NEYİ ANLATIYOR? 2

İDO'nun dökük geçmişi

İDO son aylarda birkaç kez kaza haberleriyle gündeme geldi. Maddi hasarın dışında çok sayıda yolcunun da hafif yaralandığı kazalardan sonra dün yaşanan hepsinin ötesinde bir ihmalkarlığı temsil ediyor. İDO Genel Müdürü ise “neyse ki ölen ya da yaralanan yok” dedi. Bir de o olsaydı!

soL (HABER MERKEZİ) İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı bir şirket olarak 1987’de kurulan ve sonradan İDO adını alan “kamu şirketi”, deniz otobüsü taşımacılığı yapmak üzere faaliyete başlamıştı. Bir çok önemli “eser” gibi İstanbul’a Bedreddin Dalan’ın mirası olan ve 2 deniz otobüsüyle hizmete başlayan İDO, 2005 yılında Türkiye Şehir Hatları işletmesini alarak İstanbul boğazında yolcu taşımacılığının tekeli oldu. Özelleştirme Yüksek Kurulu ile Büyükşehir Belediyesi’nin imzaladığı protokolle gerçekleşen ilginç devir, o dönem ciddi eleştirilere hedef olmuştu.

Deniz ulaşımından kamunun tedrici olarak tasfiyesi anlamına gelen hamle, Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın görevinin hemen başlarında gerçekleştirdiği bir projeydi. Ve Topbaş projeyi canhıraş bir biçimde savunmuştu. Çabanın gerekçesi ortadaki devasa pastadan kaynaklanıyordu elbette. İDO’nun, Şehir Hatları’nı almadan önce 60 milyon YTL olan cirosu, 350 milyon YTL’ye çıkıyordu hemen 2 yıl içinde. Rakamın bu sene 480 milyon YTL olarak gerçekleşmesi bekleniyor. Topbaş öncesi 23 deniz otobüsü ve 4 feribotluk filo, şimdi 25 deniz otobüsü, 8 feribot, 18 arabalı vapur, 32 şehir hatları vapuru ve bir yolcu gemisi ile dünyanın en büyük yolcu deniz taşımacılık şirketi.

Bu dev “balık” hakkında konuşmayı pek seven Kadir Topbaş, nedense kazadan sonra ortadan yok oldu. Belediye Başkanı yerine İDO Genel Müdürü’nü izledik konu hakkında demeç verirken sürekli. Gerçi Genel Müdür Ahmet Paksoy da Kadir Topbaş’ın prensi bir yerde. Göreve getirilmesiyle birlikte, İDO’nun şirketleşmesi onun eseri.

Şirketleşmenin toplam kalite yönetimi ve müşteri memnuniyetine dayandığını söyleyen prens son kazanın da sebebi olarak gösterilen tersane kapama, personel azaltma ya da İstanbul Boğazı’nın özellikleriyle uyumsuz, niteliksiz vapur ve deniz otobüsü hizmetlerinden bahsetmiyor elbette. 168 yıllık Şirketi Hayriye ve tarihi onun da öncesine dayanan tersanelerle deniz kültürünün yerine bir acayip kültür yerleştirmeyi kendine hedef seçen Genel Müdür; aynı zamanda yürütücüsü olduğu tasfiye ile deniz yolcu taşımacılığını Singapur, Hong Kong ya da Norveç gibi ülkelere bağımlı hale getirmeyi de başarmış durumda.