16 Mart 2022 Çarşamba

NAZİ PROPAGANDASI NERELERDEN BESLENİYOR?

 AMAZON, NAZİ SİMGELERİNİ SATIYOR

 Jeff Bezos’un sahibi oldugu Amazon, Ukrayna’daki Azov taburunda eğitim gören neonazilerin gamalı haç, kara güneş, Kurt gibi simgelerinin yer aldigi ürünler satıyor. Amazon’un e-ticaret sitesinde satışa sunulan t-shirt, kazak, fincan, arma gibi ürünlerde Nazi ideolojiisinin simgeleri Ukrayna bayrağı fon seçilerek satışa sunuluyor.

İkinci Dünya savaşında Üçüncü Reich’in işbirlikçisi Ukraynalı milliyetci ve Nazi  Stephan Bandera’yi idolu seçen Azov Taburunun ana finansörlerinden birinin Musevi milyarder Igor Kolomoyskyi  olduğu belirtiliyor. Pandora Papers  belgelerinde gün ışığına cıkan bir başka sav da, Kolomoyskyi’nin Volodimir Zelenski’nin kurucusu olduğu televizyon yapım şirketi Kvartal 95 Stüdyo’ya 40 milyon dolar bütçe desteği verdiği yönünde.

İtalya’da La Repubblica gazetesi ve Kültür bakanı Enrico Franceschini, Musevilerin gelenekleri gereği Nazilerle işbirliği yapmalarının mümkun olmadığına vurgu yapsa da gerek Azov Taburunun finansörlerinden Igor Kolomoyskyi’nin gerekse Ulusal Muhafız birliğinde Nazileri gorevlendiren Zelenski’nin Musevi kökenli olmaları bu mazeretleri yalanlıyor

Ukrayna’da Nazi ideolojisinin kökeninin geçmişe giden bir sorun olduğu biliniyor. The Guardian’in 2017’de Azov cocuk ve gençlik kampında çektigi belgeselde, genç Ukraynalılarin askeri eğitimden geçirildiği, Aryanlarin başka ırklardan üstün oldukları gibi ırkçı bilgilerle donatıldığı belgelenmişti.

Birleşmiş Milletlerin birçok raporunda da Ukrayna’da filizlenen Nazi ideolojisi ve bu ideoloji doğrultusunda işlenen savaş suçları kayda geçmişti. 

GHA/ Milano- İtalya (AK)

7 Mart 2022 Pazartesi

TÜRKİYE’Yİ UKRAYNA LEHİNDE SAVAŞA DAHİL ETME ÇABALARI

 İstanbul'da polis nezaretinde Kırımlılar ve Ukraynalılar gösterisi

İstanbul Tepebaşı’nda, eski TÜYAP fuar merkezinin önündeki alanda, Rusya aleyhtarı bir gösteri yapıldı. Ukrayna, Kırım, Türk bayrakları taşıyan göstericiler “Boğazlar kapatılsın”, “Kahrolsun Putin” sloganları attı. Çoğunluğu Türkiye’de yaşayan Ukraynalı kadınlardan oluşan göstericiler dışında, Kırımlılar ve Türk devlet görevlisi kılıklı kişiler de yer alıyordu. Taşınan pankartlarda ise elleri kanlı Stalin ve Putin portreleri yer alıyordu.

Gösteri görevli polislerin nazik nezareti altında yürütüldü. Gösterinin bitiminde “Türk Polisi teşekkür” sloganları atıldı. İzleyenler, kendi halkına ve çocuklarına gösteri yaparken ölçüsüz şiddet uygulayan polisin bu nezaketini ve “farklı tavrını” kaydetti!

5 Mart 2022 Cumartesi

UKRAYNA’DAN LEJYONER BİRLİĞİ ÇAĞRISI

Zelensky’nin çağrısıyla Avrupalıların desteğiyle Ruslara karşı savaşmak icin Lejyoner Birliği kuruluyor. Avrupa Birliği ülkelerindeki Ukrayna elçiliklerinde ve konsolosluklarında yapılan duyurularda, yabancı ülkelerin vatandaşları Rusya’ya karşı savaşmaya çağrılıyor. Ukrayna’nın Milano Başkonsolosluğu resmi sitesinde yayımlanan çağrıda, “Konsolosluğumuzun kapıları lejyoner adaylarına açıktır. İlgilenen İtalyan vatandaşlarının aşağıda ilettiğimiz telefon numaralarından randevu almaları rica edilir” ifadesine yer verildi.

Başkonsolosluk açıklamasında, Ukrayna adına savaşmak üzere kurulan lejyoner taburlarına yazılanlara 400 avro verilecegi duyuruldu. Şu anda Ukrayna’da 17 bin paralı askerin bulunduğu, Avrupa ülkelerinde bu yönde bir hareketlilik gözlendiği, ilk grup gönüllü savaşçıların İngiltere, Avustralya, Kanada ve ABD’den yola çıkmaya hazırlandıkları belirtiliyor. İtalya’dan Ukrayna’ya destek vermek için bugün itibarıyla hareket edenlerin ise 60 kişi oldukları ifade ediliyor.

Öte yandan, İtalya’da Mario Draghi yönetimindeki hükümetin Ukrayna’ya ölümcül füzeler, silahlar ve mühimmat gönderme kararı, parlamentodaki tartışmalara karşın resmiyet kazandı. Rusya’ya karşı yürütülen savaşa Ukrayna’dan yana müdahil olan İtalya’nın gönderdiği silahlar, Atlantik (NATO) Antlaşmasının üçüncü ve dördüncü maddeleri gereği doğrudan Ukrayna’ya verilemediği için, ilk aşamada Romanya ve Polonya’ya ulaştırılıyor. Her iki ülkede İtalyan “STAM” ve Amerikan “Blackwater” gibi özel savaş şirketleri devreye giriyor. İstihbarat eğitimi ve özel birliklere askeri destek konusunda uzman STAM ile özel ordu hizmeti veren Blackwater bu silahları paralı askerlere ulaştırıyor.

Putin’i “cani” olarak itham eden Mario Draghi’nin İtalyası’ndan gönderilen silahların, geçmişte Batı Asya’daki Amerikan işgali sırasında üstlendikleri rol nedeniyle savaş suçu işlemekle yargılandığı bilinen Blackwater benzeri şirketlerin elinde nasıl bir etki yapacağı endişeyle izleniyor.  

3 Mart 2022 Perşembe

İtalya'da kültür ve edebiyata sansür: Dostoyevski kursuna iptal

Milano Bicocca universitesi akademisyen Paolo Nori’nin Dostoyevski’yi konu alan kursunu iptal etti.

Üniversite yönetimi “Gerilimin tırmandığı bu dönemde tartışmalara set çekelim” diye açıklamada bulunurken Doçent Dr Nori, gözyaşlarını tutamayarak sansüre uğradığını söyledi. Gelecek çarşamba günü başlaması planlanan, “herkese açık ve ücretsiz Dostoyevski kursu, Milano Bicocca üniversitesinde “Between Writing” programı çerçevesinde gerçekleşecekti.

“Hala  kan akıyor- Dostoyevski’nin İnanılmaz Hayatı” başlıklı kitabın yazarı Nori, üniversitenin e-posta aracılığıyla ilettiği yasak kararını Instagram aracılığıyla paylaşınca cok sayıda kullanıcıdan sansüre karşı destek aldi. Akademisyen Paolo Nori, “Bugün İtalya’da yaşayan bir Rus olmak bir yana, artık hayatta olmayan bir Rus olmak veya 19uncu yüzyılda yaşamış bir Rus edebiyatçı olmak da suç sayılıyor”

GHA/ Milano- İtalya (AK)


2 Mart 2022 Çarşamba

RUS DÜŞMANLIĞINDAN SONRA BİR DE ZEYTİN DÜŞMANLIĞI

ZEYTİN DÜŞMANLIĞI

Mart başından itibaren, elektrik üretiminde kullanılan kömür sahası ile zeytin ağaçları aynı yere rastlarsa, zeytinlikler şirket tarafından kesilebilecek! Enerji Bakanlığı, zeytinlikleri yok edebilmesi için maden şirketlerinin önünü açtı. Hem de "kamu yararı" gerekçesini sunarak. Hem de yönetmelik yoluyla daha üstün olan zeytinlikleri koruma yasasını çiğnemeye yeltenerek. Hem de dinci ideolojik safsatalardan güç alarak. Hem de burjuva ekonomik ideolojilerin savlarına dayanarak. 





Düzen Partisi'nin Devrim Partisi'ne Rusçuluk Putin'cilik suçlamasıyla saldırma hastalığı: Ukrayna savaşı sürecinde NATO'culuğun büyük basıncı histerik bir şovenizm dalgasına dönüştü. Yakın geleceği bu dalgaya direncin başarısı belirleyecek

Fatih Yaşlı’nın yazısı NATO’cu şovenizm dalgasına karşı Türkiye solunun direncini ele alıyor. Daha önemlisi, NATO’cu şovenizm ile otokrasiye karşı ulusal-liberal Düzen muhalefetinin arasındaki bağlantıyı sergilemiş.

Ancak bu değerli yazıya sol Portal yanıltıcı bir başlık atmış. Yazının içeriğinin tersine bir anlamı başlığa çıkartmış.


ABD’nin, NATO’nun arkasında hizalandırmaya çalışan networkün aynı elemanlardan oluşması basit bir tesadüf olarak görülebilir mi?

   

02.03.2022

FATİH YAŞLI

Hayır, elbette ki böyle bir hastalık yok. Türkiye solu bırakın bugün “Rusçu” olmayı, Sovyetler Birliği ayaktayken dahi ona dair ciddi eleştiriler getirebilmiş, onunla arasına zaman zaman mesafe koyabilmiş bir geçmişten geliyor. Şimdi ise Putin Rusya’sına bakışında herhangi bir tereddüt taşımıyor, bugünkü Rusya’nın kapitalist bir devlet olduğunu ve emperyal hevesler taşıdığını biliyor, bunu da açıkça dile getiriyor.

Peki nereden çıktı bu “Rusçuluk” meselesi, bu iddia nereden kaynaklanıyor?

Bunun gerisinde, Türkiye solunun uzunca bir süredir aşındırılmak istenen aklının ve reflekslerinin her şeye rağmen solun temel ilkelerini unutmamasına duyulan öfke var. Evet, özellikle son yirmi-otuz yılda solun “emperyalizm” kavramını lügatinden çıkarması için ciddi bir ideolojik saldırı gerçekleştirildi, emperyalizm kavramının artık dünyayı açıklamadığından tutun da komplo teorisyenliği anlamına geldiğine uzanan bir genişlikte sola ideolojik girdiler yapılmaya çalışıldı, bunda kısmen de sonuç alındı ama solun ana gövdesi bu kavramdan vazgeçmedi, anti-emperyalizmi vazgeçilmez bir ilke olarak görmeye devam etti.

İşte sol, Rusya-Ukrayna (ABD/Batı/NATO) krizine bir kez daha buradan, kendi aklı ve ilkelerine güvenerek ve emperyalizm üzerinden bakınca, doğrudan emperyalizmi mahkûm edince, başta sola sözünü ettiğim ideolojik girdiyi yapmaya çalışan kesimler olmak üzere, liberali, milliyetçisi, İslamcısı, hatta bir kısım sosyal demokratı, koro halinde “Rusçuluk” türküsünü söylemeye başladılar.

Sol, meseleyi “hür dünya” ile “despotizm” arasındaki bir kavga olarak okumayı da, “yaşlanan bir diktatörün son çılgınlığı” olarak görmeyi de reddetti; fakat bunu yaparken Putin’den anti-emperyalist bir direnişçi, Putin Rusya’sından emperyalizme karşı savaşan bir ülke çıkarmak gibi işlere de girişmedi.

Ancak sözünü ettiğim koroya bu yetmedi; solun Putin’in ve Putin Rusya’sının ne olduğunu söylemesi yeterli değildi, soldan Ukrayna vesilesiyle Amerikancılığa, NATO’culuğa, “hür dünya”cılığa mutlak biat talep ediliyordu ve bunun kabul edilmeyeceği görülünce işte bu Rusçuluk, Putincilik sopası sallanmaya başladı.

Türkiye soluna “siz Rusya’yı hala sosyalist sanıyorsunuz” şeklindeki bütünüyle uydurulmuş bir argümanla saldıranlar, aslında kendileri Rusya hala sosyalistmişçesine hareket ettiler ve Sovyetler Birliği ile bugünkü Rusya arasında bir devamlılık ilişkisi olduğunu öne sürerek mayalarındaki antikomünizmi bir kez daha toplumun üzerine boca etmeye çalıştılar.

Bu noktada şunu çok net olarak söylemek gerekiyor: Türkiye’de bırakın solun “Rusçuluğunu”, ciddi bir Rusya etkisinden dahi söz etmek mümkün değildir. Rusya’nın Türkiye’de okulları, akademisyenleri, kanaat önderleri, devasa şirketleri, markaları, burs mekanizmaları, askeri üsleri, ciddi bir lobisi yoktur ama bu saydıklarımın hepsini de içeren bir Amerikan varlığı, bu varlıktan kaynaklı bir Amerikan etkisi ve ciddi bir Amerikancılık on yıllardır hüküm sürmektedir.

Zaten sola yönelik basıncın altyapısı da buradan kaynaklanmaktadır; bugün Türkiye’de Amerikancılık ve buna paralel bir şekilde NATO’culuk, düzen siyasetinin bütün aktörlerinin, sermayenin, akademinin, düşünce dünyasının, medyanın başat, hegemonik ideolojisidir ve ne kadar güçlü olduğu son yaşananlarla birlikte bir kez daha ortaya çıkmıştır. Türkiye Amerikancılığın merkez üslerinden biridir ve bu üste çok sayıda kişi “istihdam” edilmektedir.

Öyle ki bu istihdam edilen zevat, bir yandan “iyi ki NATO üyesiyiz” diye slogan atarken, “NATO üyesi olmasak biz de Ukrayna’nın durumuna düşebilirdik” diye “analiz”ler yumurtlarken, Türkiye’deki Amerikan/NATO üslerinden tutun da geçmişte ABD’nin gerçekleştirdiği sayısız işgale karşı tek bir eleştirel tutum sergilememişken, Türkiye soluna “postal yalayıcı” dahi diyebilmektedir.

Dün Afganistan işgaline dâhil olanların, Irak işgali öncesi “at pazarlığı” yapanların, Suriye sınırında kurulan CIA kamplarında cihatçı yetiştirenlerin, Yemen’de soykırıma girişenlerin peşinden gidenlerin, bunların adamı olanların, bugün barıştan söz etmeleri ve solu savaş yanlılığıyla, militarizmle, barış istememekle itham etmeleri sahtekârlıktan başka bir şey değildir.

ABD ve NATO’nun genişleme politikalarına tek laf etmeden, Yunanistan’a, Bulgaristan’a, Polonya’ya, Romanya’ya son birkaç yıldır yapılan yığınağı görmeden, Rusya’ya yönelik çevreleme politikasını dillendirmeden savaş karşıtlığı yapmak da bu sahtekârlığa dâhildir.

Ve elbette NATO’yu Kanarya Sevenler Derneği gibi sunmak, onun sadece ve sadece bir savunma örgütü olduğunu, üyeliğin gönüllülük esasına dayandığını, üye devletler arasında eşit ilişkiler bulunduğunu söylemek de bu sahtekârlığın bir parçasıdır.

Ve belki de en büyük sahtekârlık, NATO’nun demokrasinin teminatı olduğu yalanın koro halinde söylenebilmesidir. Oysa NATO, bünyesindeki Glaido ile on yıllar boyunca hem Avrupa hem Türkiye’de “derin” operasyonlar düzenlemiş, suikastlara, kitle katliamlarına imza atmıştır.

Türkiye’de 1960’lı yılların ortasından itibaren başlayan toplumsal uyanışa karşı yürürlüğe konulan operasyon, Gladio’nun ve içerideki uzantılarının eseridir. 70’li yıllardaki gazeteci, yazar, akademisyen cinayetlerinden tutun da Maraş katliamına, 12 Mart’tan tutun da 12 Eylül’e uzanan bir genişlikte ABD/NATO ve legal/illegal uzantıları, bu ülkeye, bu halka karşı çok kanlı, çok kirli bir savaş yürütmüştür.

Bunlara dair söyleyecek tek sözü olmayanların kendilerini demokrat ilan etmeleri de bugün yaşananları demokrasi ile diktatörlükler arasındaki bir savaş olarak göstererek solu diktatörlükler safında konumlandırmaya dair uğraşları da bir kez daha söylemiş olalım, büyük, çok büyük bir sahtekârlıktır.

Bugün Rusya-Ukrayna savaşı da dâhil, dünyada yaşanan eşitsizliklerin, adaletsizliklerin, krizlerin, savaşların gerisinde uluslararası bir sistem olan kapitalizm ve onun işleyiş biçimi olarak emperyalizm vardır.

Sadece ve sadece kâr elde etmek ve bir grup azınlığın çoğunluğun yoksullaşması sayesinde zenginleşmesi üzerine kurulu bir sistemin artık insanlığa savaşlardan, krizlerden, çevre felaketlerinden başka verebileceği hiçbir şey kalmamıştır.

Bugün Türkiye’de AKP-sonrası konuşulurken, daha şimdiden, Türkiye toplumuna kapitalizmden başka bir alternatif sunulmasının, emek hareketinin ve sosyalist siyasetin etkin bir özne olmasının yolu kapatılmak istenmektedir ve işte son günlerde yürütülen sol düşmanı kampanya, biraz da bununla ilgilidir.

AKP-sonrası Türkiye’de düzeni restore etme arayışının akıl hocalığına soyunan networkle, fırsat bu fırsat diyerek sola saldıran ve onu emperyalizmin, ABD’nin, NATO’nun arkasında hizalandırmaya çalışan networkün aynı elemanlardan oluşması basit bir tesadüf olarak görülebilir mi?

Türkiye’nin büyük kırılma anlarında solun rızasının alınması ya da sindirilmesi adeta bir toplumsal yasadır, bunun için ise her türlü araca başvurulur. Bugünkü saldırı her şeyden önce bununla ilgilidir; bu saldırıyı göğüsleyebilen bir sol, AKP-sonrası Türkiye’nin etkili öznelerinden, güçlü aktörlerinden biri olma şansını da elinde tutacak demektir.

 


1 Mart 2022 Salı

Dil ve kavram tercihleri, neyi anlatıyor?

 Aytek Soner Alpan'dan aktarmayla:

Siyaseten hizalamak için mutlaka bir umacı buluyorlar.

2003 ABD'nin Irak'ı işgaline muhalefet = Saddamcılık 2002 - 2015 AKP karşıtlığı = ulusalcılık 2010 Hayır = Darbecilik 2012 Suriye'de cihatçı lejyonerlere karşı çıkmak = Esadcılık ... 2022 NATO karşıtlığı = Putincilik

Ukrayna rejiminin katliamlar sabıkası: Donbass'tan Belgesel Video

#Rusya'nın neden Ukrayna'da özel askeri harekatı düzenlemeye karar verdiğini soruyorsanız fotograf sergisini görmenizi tavsiye ediyoruz.  

📷Online sergi: #Ukrayna Yönetiminin İşlediği Savaş Suçları ve İnsanlığa Karşı Suçlar #Donbass.

👉https://disk.yandex.com/d/NxzaukFVNmSHSA


Video link için bakınız:

 https://twitter.com/i/status/1498610777292431360

NATO ÖNDERLİĞİNDEKİ “BARIŞ” GÖSTERİLERİNE DİKKAT!

 


GHA UYARIYOR: SÜRÜDEN AYRILIN!

İtalya’da geçtigimiz hafta sonu Roma ve Milano’da Komünist Rifondasyon (Yeniden İnşa) Partisi, İtalyan Solu partileri ve sendikaların örgütlediği protestolarda, öğrenciler, “barış yanlısı” yurttaşlar ve İtalya’da yaşayan yüzlerce Ukraynalı yer aldı. “NATO bize yardım et”, “AB Ukrayna’yı al”, “Biz de Avrupalıyız”, “Katil Putin” sloganları atan Ukraynalılara İtalyanlar “Barış hemen şimdi!”, “Savaşa Son” sloganlarıyla destek verdi.

Avrupa’daki Barış Hareketi, son gelişmelerle birlikte Rus karşıtı histerik bir şovenizme yöneldi, sol örgütleri peşine taktı ve  NATO Gladio örgütlerinin denetimine girdi. “Avrupa Solu”nun kuyruğuna takılan Türkiye’deki barış yanlısı ve sol örgütler, benzer eylemlerle Rus karşıtı şovenizm dalgasının peşinde sürüklenmekten sakınmalıdır.

Türkiye Barış Güçlerini ve sol partileri uyarıyoruz: Çağrısı yapılan sahte “barış” eylemleri, savaş karşıtı değildir, tersine NATO’nun Ukrayna’daki harekatının destekçisi konumuna düşmektedir. TKP Gençliği, Emek Gençliği ve Sol Genç adıyla çağrısı yapılan “Savaşa Son” eylemleri, halk güçlerini NATO ve Gladio denetimine sokmayı hedeflemektedir. Ukrayna Ankara Büyükelçiliği ve arkasındaki emperyalist odaklar ile aranıza mesafe koyunuz. “Sürüden ayrılınız!”


Savaş sürecinde Rusya hakkındaki değerlendirmeler

Saldırgan ve emperyalist kim?

H. Murat Yurttaş

gazetemanifesto.com

27-02-2022 13:43

NATO propagandası Rusya’nın ABD Başkanı Ronald Reagan’ın deyimiyle “Şeytan İmparatorluğu”nun devamı, yeniden doğuşu olduğuna inanmamızı istiyor.

Rusya’yı Çarlık’tan Sovyetler Birliği’ne ve Sovyetler Birliği’nden bugüne bir bütün olarak, bir devamlılık içerisinde görmek Ukrayna milliyetçiliğinin ve daha sağda Nazi artığı aşırı sağcı Ukraynalıların en temel ortak yanları. Benzerlerini tarihsel olarak Rus düşmanlığı üzerine kendisini var eden Baltık ülkeleri ve Polonya için de söylemek mümkün.

Bu ülkelerin bir başka ortak yanının ise komünist partilerin yasaklandığı, tarihin yeniden yazıldığı, dünya sosyalist sisteminin ve komünist ideolojinin her türden izlerinin bir tür “etnik temizlik” keskinliğinde ve sistematik olarak yok edildiği, Avrupa’nın en gerici ve işbirlikçi rejimleri olması da tesadüf değil elbette.

*          *          *

Dünya’da ve Türkiye’de, sol ve hatta komünistlerin bir kısmı dahi dahil olmak üzere, yoğun bir NATO propagandasına kolaylıkla teslim olunabildiği görülüyor.

Soyut bir “Savaşa Hayır” sloganı arkasında Rusya’yı saldırgan, emperyalist, işgalci diye niteleyen açıklamalar görüyoruz. “NATO’ya karşıyız ama Rusya’ya da karşıyız” deniliyor mesela. “Donbass’ın Ukrayna’ya karşı korunması lazım ama Rusya emperyalist rekabet için orada.” diyor bir kısmı, başkaları daha ileri gidiyor Rusya’nın işgali diye başlayıp Donbass’taki iki halk cumhuriyetini “sözde” diye tanımlıyor.

Bu açıklamaların NATO’nun propaganda dili ile örtüşmesi özünde çıkış ve beslenme noktaları ne kadar farklı dahi olsa bir kez yanlış yollara girildiğinde sonuçların ne kadar vahim olabileceğini göstermesi açısından ibretlik sayılmalı.

İşin bu kısmı belki henüz milyonları ilgilendirmiyor ve “mahallemizin” tartışması olarak görülebilir. Ancak hemen hemen tamamı ABD şirketlerinin kontrolündeki sosyal medyadan beslenen aşırı duyarlılığı istismar eden bir propagandanın daha da güçlenmesine katkı sunmak anlamına gelen bir siyasetin neticede en hafifinden söylenen amaçlara uygun olmamasının yanı sıra açıkça ortaya konması da gerekiyor.

*          *          *

Peki, o zaman bazı çok haklı veya en azından öyle görünen sorular var.

Rusya emperyalist, saldırgan ve işgalci mi?

İki emperyalist gücün kavgasında taraf tutulabilir mi?

Emperyalist ABD, AB ve NATO’nun yıllardır sürdürdüğü yayılmacı ve çevreleyici politikalara karşı kapitalist Rusya’nın askeri harekatının desteklenmesi mümkün mü?

Ukrayna’da son 10 yılı nereye ve nasıl koymalıyız?

Komünistler barıştan yana değil midir?

Putin’in Sovyetler Birliği’ne, Bolşeviklere, Lenin ve Stalin gibi liderlere olan düşmanlığı ortadayken oligarklara dayanan bir Rus milliyetçisine onay mı vereceğiz?

*          *          *

 

Bu sorulara bazıları teorik, bazıları ideolojik veya siyasal cevaplar verilebilir. Ama bu cevapları verirken belirli ilkelerin konulması gerekir. Bu ilkeler konulmadan ve bunlara sadık kalınmadan doğrulama imkânı ortadan kalkacağı gibi sonuçların sizi getireceği nesnel konum da niyetlerinizin çok ötesine geçebilir.

Bir parantez açarak, Türkiye’de özellikle sol adına siyaset yapanlar açısından bunun maliyeti var mı diye sorabilirsiniz, orta ve uzun vadede mutlaka olmaktadır. Birkaç yıl önce kongre/konferans düzenleyerek Türkiye’nin Erdoğan sorunu vardır diyen bir siyasi parti, sonra birdenbire Türkiye’de sorunun Erdoğan olduğunu söylemenin düzeni aklamak olacağını söyleyip aynı anda Erdoğan’a karşı CHP’nin adayına oy vereceklerini söyleyebilir.

Bu ilkelerin başında sosyalist devrime, sosyalist iktidara ulaşma hedefine yararlı olma, sizi ona yakınlaştırma imkanlarının değerlendirilmesi gelmelidir.

İkincisi işçi sınıfı ile burjuvazinin çıkarlarının birbirine karşıt olacağı, örtüşmeyeceği ve zıt gelişeceğini değerlendirmek gerekir.

Üçüncüsü işçi sınıfı siyasetinin bir hakemlik müessesesi olmadığını, bir sosyalist sistemin olmadığı günümüz koşullarında az sayıdaki sosyalizm veya bir tür sol halkçılık iddiasındaki ülkeleri ayırsak bile neredeyse bütünüyle kapitalist olan bir dünyada işçi sınıfı siyasetinin havanda su dövmeden somut bir siyaset belirlemesi gerektiğini vurgulamak gerekir.

*          *          *

Böylece baktığımızda, her kapitalist gücü ve emperyalist güce karşı direnç oluşturan her gücü emperyalist sayan bir anlayış Lenin’in emperyalizm teorisinden hiçbir şey anlamamış demektir. Dahası onu, Lenin’in deyimiyle sansürlenmiş yüz yıl önceki haliyle ancak bir şablon gibi uygulamaya kalkışırken bile beceriksiz ve bilgisizce hareket ediyor demektir.

Bu değerlendirmeleri biz güncel olarak Suriye’den biliyoruz. Bir kısım Troçkist hareketlerin Rusya’nın Suriye’deki varlığının altını oymak için her gün uydurdukları zırvalardan en önde gelenleriydi bunlar.

Rusya’nın kapitalist bir ülke olduğu kuşkusuzdur. Putin’in NATO’ya veya AB’ye alınsa mutlu olacak bir “Yeltsin” olmadığını söyleyen çıkmayacaktır yine kuşkusuz. Ülkesini savaşa sokarken kendisinin liderliğini gösterebilmek için Bolşevikler, sosyalizm, Lenin ve Stalin hakkında ne kadar atıp tutsa da neticede Büyük Yurtseverlik Savaşı, faşizme ve nazizme karşı mücadele gibi komünistlerin onurlu tarihine sığınmak zorunda kalan Putin’in oligarkların temsilcisi olduğunu söylemek neredeyse gereksiz sayılmalıdır.

Ama Rusya’nın emperyalist sayılması, bir pazar kavgasında olduğunu söylemek kapitalizmin emperyalist aşamasını anlamamak, ekonomisi doğalgaz, petrol, ağaç ithalatına dayanan bir ülkeyi sırf Sovyetler Birliği’nin ordusu ve silah teknolojisinin mirasçısı diye olmayan bir yere yükseltmek, 1991’den bu yana dünya siyasetinden hiçbir şey anlamamış olmak demektir.

Rusya, Sovyetler Birliği mirası sayesinde ekonomik ölçeğinden çok daha büyük bazı deneyimlere, bilgi birikimine ve teknolojik imkanlara sahip olsa da bunun ABD, AB ve NATO ile boy ölçüşebilecek bir düzeyde olduğunu iddia etmek ancak kahve sohbetlerinin konusu olabilir.

Öte yandan, 1991’den beri önce bir yandan Yugoslavya’yı parçalayarak Rusya’nın “kardeşi” Sırbistan dışındaki tüm parçalarını, diğer yandan eski Varşova Paktı ülkelerini Avrupa Birliği ve NATO’ya dahil ederek Sovyetler Birliği’nin nüfuz alanını işgal eden ABD ve AB emperyalizmi 2008’de Gürcistan ve 2014’ten itibaren Ukrayna ile doğrudan Sovyetler Birliği’ni oluşturan ülkelere de musallat olmasıyla Rusya’nın bir savunma pozisyonunda olduğunu söylemek gerekiyor.

2008’de Gürcistan Savaşı’ndaki koşullar neyse bugünkü Ukrayna Savaşı’nda da aynıdır. Kapitalist Rusya’nın halkların kurtarıcısı olması mümkün değilse de bu o günkü Sorosçu Gürcistan’ın araç olarak kullanılıp NATO’nun Kafkaslara yerleşmesinde bir ileri adım atmasına nasıl karşı çıkıldıysa bugünde sendika binalarında insanları diri diri yakan 3 bini çocuk 9 bin sivil olmak başta olmak üzere 14 bin insanı anadilleri Rusça diye katliama tabi tutan Nazi artığı Banderacı Ukrayna’nın araç olarak kullanılıp NATO’nun Rusya sınırına yerleşmesinde bir ileri adım atılmasına da öyle karşı çıkılması gerektiği gerçeğini değiştirmiyor.

İşçi sınıfının uyarılması, dikkat etmesi ve kendini kaptırmaması gereken çerçevenin söylenmesi ile bugün ABD ve Rusya’yı bir görmek, ABD ve AB’nin Yugoslavya, Afganistan, Irak, Libya, Suriye gibi ülkelere müdahaleleri ile Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesini kıyaslamak en hafif deyimle bir siyasi körlük olabilir.

*          *          *

Ancak bunlardan daha önemlisi Türkiye’de bir iktidar arayışımız varsa söylenmelidir.

Türkiye bir NATO ülkesidir. Dolayısıyla kapitalist Rusya’nın akıbetinden önce NATO’nun yenilgisi Türkiye’yi etkileyecektir.

Her gün dış güçlerin müdahalesinden şikâyet eden AKP iktidarının NATO askeri olarak Ukrayna’da savaşa ABD, AB ve NATO içerisinde katılmasını engellemek veya sınırlandırmak üzere siyaset yapmak en asgari siyasi hedef olabilir. Bunun ötesinde derdimiz NATO’nun yenilgisi olmalıdır. Zira, NATO yenilgisi kökleri nazilere dayanan kirli bir savaş makinesinin yenilgisi olacaktır.

Rusya’nın kendisini hedefleyen NATO yayılmacılığına karşı bıçağın kemiğe dayandığını düşündüğü noktada yaptığı müdahaleler sonuçta NATO ile uzlaşacağı bir yer arayışından fazlasını beklememizi gerektirmese de hakemlik yapıp not vermeyeceksek esas düşmana yönelmek gerekli ve zorunludur.

Daha önemlisi Rusya’yı eşit görüp nesnel olarak NATO propagandasına su taşıdıkça çatışmanın genişlemesi ihtimalinde Türkiye’de kamuoyuna sunulmuş bir “düşman Rus” imajının pekişmesine sessiz kalınmış ve bu hazırlıkların tamamlanması es geçilmiş olacaktır.

Tüm bunlar gösteriyor ki, komünistler için soyut bir savaş karşıtlığı yapmanın, “nalına da mıhına da vurduk” diyerek övünmenin bir karşılığı yoktur. İki taraf bir değilse bu zaten böyledir ama iki taraf birse bile Rusya’yı yenen bir NATO değil Rusya’ya yenilen bir NATO bizi ilgilendirdiğinden bu yine böyledir.

Avrupa'da Cadı Avı uygulamaları

 

Avrupa’da Mussolini dönemini hatırlatan cadı avı uygulamaları

Rus karşıtı olmadığı için eleştirilen

Rus orkestra şefi Gergiev

Milano La Scala Operası  tarafından görevden alındı

Avrupa’da salgın döneminde başlatılan ve Ukrayna’daki savaşla birlikte yayınlaşan uygulamalar, Mussolini dönemini anımsatıyor. Sokak gösterilerine getirilen yasaklamalar, polis baskısı ve müdahaleleri, politik nedenlerle görevden almalar, Avrupa’nın bir çok yerinde yaygınlaşma eğilimi gösteriyor.

Son örnek olarak İtalya’da yaşananlar dikkati çekiyor. Milano La Scala operası, Rusya’nın Ukrayna’daki askeri harekatına karşı çıkmadığı ve Putin’le arasına “mesafe” koymadığı gerekçesiyle Rus orkestra şefi Valeri Gergiev’i  görevinden uzaklaştırdı. Gelecek 5 Mart’ta La Scala’da sahnelenecek olan “La Dama di Picche”nin yönetiminden alınan şef Gergiev, birkaç gün önce Milano Belediye Başkani Giuseppe Sala tarafından  akademik açılış toreninde “Rusya’nın Ukrayna’da yürüttüğü askeri harekata karşı bir tutum sergilemesi” yönünde uyarılmıştı. Putin’e karşı çıkan soprano Anna Retrebko’yu örnek gösteren Milano Belediye Başkanı Sala, Rus şefin 24 saat icinde geri adım atmamasi durumunda Münih Filarmoni Orkestrası ile yürüttüğü işbirliğine de son verileceğini aciklandi. Gergiev üzerindeki baskının bir başka örneği olarak Gergiev’in uluslararasi menajeri Marcus Felsner’in de Gergiev’le çalışmak istemediği ileri sürüldü.

İtalyan sanat eleştirmeni ve siyasetçi Vittorio Sgarbi, Rus sef Valeri Gergiev’in Milano La Scala operasindan dışlanmasını eleştirerek, “Putin’i hedef alan grotesk tepkileri animsatan bu karar, nefret duygusunu besliyor” dedi. Adnkronos ajansina konusan Sgarbi, “Gergiev, Putin’in dostu olabilir,ancak orkestra yönetmesi için Putin’e karşı olması gerekmiyor” diyerek tepkisini dile getirdi.

Mussolini dönemini hatırlatan cadı avı uygulamalarına bir başka örnek ise, İtalyan devlet kanalı RAI-1 ve RAI-2’nin Moskova muhabiri Marc Innaro’nun, “Haritaya bakarsak son birkaç yıldır Avrupa’da yayılan asıl gücün Rusya değil ABD olduğu görülebilir” açıklaması karşısında karşılaştığı baskı oldu. Açıklama Demokrat Parti (eski İtalya Komünist Partisi) Genel Sekreteri Enrico Letta’yı rahatsız etti. “RAI gibi bir kanalda Rusya hakkinda gerçek dışı haber yapmakla” suçlanan deneyimli gazeteci Innaro’nun bu görevinden alınması istendi.

Benzer bicimde RAI News haber kanalında belgesel film yönetmeni ve savaş bölgeleri psikologu Sara Reginella da kendisiyle yapılan röportajı nedeniyle hedef alindi. Donbass’a odaklanan “La Guerra Fantasma” adlı kitabın da yazarı olan ve Ukrayna’daki 2014 Maidan darbesi sonrasında bölgede 8 yıldır Rus kokenli Ukrayna yurttaşlarına uygulanan zulmü çektigi belgesellerle sergileyen Reginella, “gerçekleri anlatmadigi" suçlamasıyla hedef alınıyor.

AZK- Milano/İtalya (GHA)