7 Kasım 2011 Pazartesi

İĞNEDEN İPLİĞE ZAM SINIRSIZ, ÇALIŞANA YÜZDE ÜÇ


AKP iktidarı, 12 Haziran 2011 seçimlerinden sonra iğneden ipliğe özellikle de en temel gereksinimlere zam üstüne zam yaparken çalışanların ücretine ancak ve ancak %3’lük bir zam yaparak kimin iktidarı olduğunu bir kez daha gösterdi. Sermaye güçleri çalışana yapılan zamların bu denli aşağılarda tutulmasına sevinirken geniş emekçi yığınları bir kez daha hayal kırıklığına uğrayarak seçimler sırasında yaptığı yanlışlığın bedelini ödemekle karşı karşıya getirildi. Karşı karşıya getirildi diyoruz; çünkü AKP, seçim öncesi yaptığı propaganda ile sanal bir gelecek kurgulayarak geniş halk yığınlarının büyük bir bölümünün gözüne kül üfürdü ve oyların %50’sini alarak üçüncü kez iktidar koltuğuna oturdu.

AKP, hiç kuşku yok ki, seçimler sırasında iktidar olmanın olanaklarını sonuna kadar kullandı ve biz yurttaşların kesesinden propagandalar yürüterek baskın bir seçim çalışması yürüttü. Bu dönemde sindirilen sindirildi, sindirilemeyenlerin de etkisiz hale getirilmesi için iktidarca yoğun çaba harcandı. Özellikle de yazılı ve görsel basın üzerinde iktidarın yarattığı yoğun baskı sonuç verdi ve basın AKP’nin değirmenine hız kesmeksizin su taşıdı. 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan Anayasa referandumu sonucu değiştirilen Anayasa’nın 25 maddesi de iyi kullanılarak kısa sürede idari ve yargı alanında değişikliklere gidilerek AKP gücüne güç kattı. Sözde demokrasinin sınırları genişletilecekti ama AKP referandumdan istediği sonucu alır almaz demokratik hak ve özgürlükler üzerinden tam anlamıyla bir saldırıya geçti.

Seçim sonuçlarının da belli olmasından sonra zaten otomatiğe bağlanan zamlar bu kez otomatiğe bağlanmanın da dışına çıkılarak neredeyse keyfiliğe dönüştü. Oysa ne çalışanların ücretlerine zam söz konusuydu ne de üreticilerin ürettikleri mallara. Özellikle büyük kentlerde bulunanlar için ulaşım zamları neredeyse iki üç ayda bir yapılırken diğer hizmetlere de zam üstüne zam bindirildi. Elektriğe ve doğalgaza yapılan zamlarla da iktidar her şeyin üstüne tüy dikmiş oldu.

Çalışanların sendikal örgütleri ise olup bitenler karşısında ne yazık ki, elleri kolları bağlı durumdaydılar. Özellikle kamu çalışanları açısından durum tam anlamıyla göstermelik olmaktan ve kandırmacadan öte gitmeyen bir durumdu ki, burada da görüşmelere iktidar yanlısı bir memur sendikası katılabiliyordu. Sonucun belirlenmesinde ise iktidarın söz sahibi olduğu bir hakemlik söz konusuydu. Dolayısıyla da iktidarın bu durumda köşeye sıkıştırılması söz konusu değildi. Zaten kamu emekçilerinin yasal zeminde grev ve toplu sözleşme hakkı olmadığı için bir yaptırımı da yoktu. Durum bu olunca da iktidarın aklından geçen rakam ne ise o verilecekti çalışanlara. İşçilere gelince; işçilerin büyük bir bölümü zaten sendikasızdı. Önemli bir bölümü hem kayıt dışı çalışıyordu hem de sosyal haklardan yoksun durumdaydı. Sendikalı olanlar ise 12 Eylül faşist yasaları yüzünden eli kolu bağlanmış, işçilerin haklarını alabilmeleri için grev yapabilme olanakları bile neredeyse ellerinden alınmış durumdaydı. İşçiler greve gitseler bile durum değişmiyor, patron istediği gibi işçiler çalıştırmaya devam ettiği için üretim devam ediyordu. Hem bu yolla patron kimi işinden atacağını da görmüş oluyor, sonuçta da hak arayan işçiler birer ikişer kapının önüne konularak hak arayan işçilerden de kurtulunmuş oluyordu. Sonuç olarak işçiler cephesinde de AKP iktidarının tekerine taş koyacak bir örgütlülük gelişip serpilemiyordu. Dolayısı ile meydanı boş bulan iktidar istediği gibi zam kararları alırken ücretlere de devede kulak bir zam yaparak işin içinden çıkmış oluyordu.

Ücretlere yapılan zamlar, içinde yaşadığımız durumlar nedeniyle kitleler arasında gerektiği kadar ses getirmedi. Çünkü bir yandan ülkede üstü örtülü bir savaşın sürmesi ve onun yarattığı hava, diğer yandan Van depremi hemen herkesin dikkatinin bir başka yöne yoğunlaşmasına nedendi. Bu olgulardan yararlanan iktidar da meydanı boş bulduğu için istediği gibi at oynatabiliyordu. Üstelik iktidarın bütün bunlardan daha da önemli bir Anayasa hazırlama işi vardı. Anayasa ile ilgili başlatılan çalışmalar mecliste grubu bulunan partilerin de katılımı ile devam ettiriliyor, Meclis Başkanı Cemil Çiçek gidişten memnun sözümona demokrat demeokrat açıklamalar yaparak kamuoyunu uyutmak için damarına uyutucu zerk ediyordu. O Cemil Çiçek ki, 3 Kasım günü yaptığı basın toplantısında Anayasa çalışmaları ile ilgili bilgi veriyor, hemen her çevrenin görüşlerinin alınacağı iletisini vererek “ileri” demokrat görünmeye de özen gösteriyordu. Bir sürü dernek, sendika saydıktan sonra Anayasa hazırlanmasında cemaat örgütlerinin de görüşlerinden yararlanılacaktır diyebiliyordu. Yani Cemil Çiçek, yapmaya çalıştıkları Anayasa için tarikat örgütlerinin de düşüncelerini alacaklarını açıkça dile getiriyordu.

Tarikat örgütlenmeleri dernek falan değildir. Bunlar din eksenli anlayışlar çerçevesinde bir araya gelmiş ve aralarında asla demokratik işleyişin olmadığı örgütlenmelerdir ki, bunların Anayasa hazırlanmasında etkilerinin olması gerektiğini söylemek elma ile armutu toplamaya kalkmaktır.

Yazımızın konusu zamlardır. Çalışan yığınlar son zamlarla iyice çökertilmiştir. Oysa ücretlerine yapılan zamlar ise yok sınırındadır. Bu nedenle geniş halk yığınlarının iktidarın yaptığı zammı sineye çekmesi söz konusu olmamalıdır. Eğer kendileri için yaşamsal olan konularda hiç sesini çıkarmayan yığınlar söz konusuysa bilinmelidir ki, AKP iktidarı ve onun başı Bay Tayyip ensemizde daha çok boza pişirecektir. Ya ayağa kalkacak bunlara dur diyeceğiz ya da yapılanları sineye çekip beyaz bayrak çekeceğiz. Onurlu insanlara beyaz bayrak çekmek yakışmayacağına göre AKP’nin zamlarını ve yapılan ücret zammını kabul etmemek için ayağa kalkacak iktidarı yaptıklarının altında bırakacağız.

Durum ortada, başka da bir yolumuz yoktur.

TURGUT KOÇAK (TSİP GENEL BAŞKANI)