22 Ekim 2009 Perşembe

AÇILIMA ÜÇ YAKLAŞIM


KÜRT SORUNUNDA ARALANAN KAPI VE BEKLENTİLER

Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla ülkeye dönüşleri kabul edilen ve tutuklanmayan “barış elçisi” PKK grupları, AKP hükümetinin yürüttüğü “Kürt açılımı “ siyasetine ilişkin tartışma ve değerlendirmelerin yeniden alevlenmesine yol açtı. Meşru taleplerinin, demokrasi, özgürlük, barış ve eşitlik gibi isteklerinin, burjuva düzeni çerçevesinde ve emperyalizmin himayesinde kısmen de olsa karşılanabileceği umudu, on yıllardır zulme karşı direnen ve başkaldıran Kürt halk kitlelerinde heyecan ve beklenti düzeyini yükseltti. Kürt sorununun inkarcı ve asimilasyoncu şoven siyasetle ve askeri şiddet yoluyla tasfiyesinin olanaksızlığını, Kürt ulusal demokratik hareketi mücadeleyle ve can pahasına dosta düşmana gösterdi. Ancak şimdi tehlikeli bir dönemece varıldı. Kısmen de olsa muhatap alınma durumu nedeniyle, meşru taleplerinin karşılanabileceği yanılsamasının büyütülmesi, barış ve özgürlük isteklerinin bugünkü koşullarda siyasal bir çözümünün mümkün olduğu beklentisinin yayılması, savaş yorgunu Kürt halkını AKP’nin pro-emperyalist siyasetinin destekçisi haline getirmeye yardımcı olabilir. Dahası bu risk, Kürt ulusal demokratik hareketinin ve Türkiye solunun örgütlü anti-emperyalist dinamiklerinin tasfiyesini de hedefleyen daha genelleşmiş bir planın parçası olarak gerçekleşebilir.

Kürt halkının gerçek dostlarının, Türkiye işçi sınıfı hareketinin politik temsilcilerinin bu dönemde yaptığı ve yapacağı uyarıların dikkatle değerlendirilmesi gerekiyor.

KÜRT AÇILIMINA ÜÇ YAKLAŞIM

Kürt açılımına yaklaşımın kabaca üç grup içinde saflaştığı gözleniyor.

AKP merkezli liberal ve pro-emperyalist siyaseti kendi çıkarlarının birebir ifadesi olarak gören kesimler, açılımcılığın en has taraftarları olarak göze batıyor. Türkiye’de açılım siyasetinin meşruiyetini Amerikan kaynaklarından devşirmeyi amaçlamış bu kesim, şu sıralar Amerikalı olan her şeye mide bulandırıcı ve gülünç bir hayranlıkla tutunmaya çalışıyor. Konuyla doğrudan ilgisi olmasa da Amerikalı olması yeterli görülen film artisti Kevin Costner’dan sonra, Bush’un eski Dışişleri Bakanı ve Irak işgalinin savaş suçlusu Colin Powell da eli öpülen Amerikan büyükleri arasına katıldı (1). Amerikan muhipliğinin bugünkü temsilcileri arasında her boydan, soydan ve cinsten büyük sermaye temsilcileri sayılabilir.

AKP merkezli liberal açılıma cepheden karşı çıkmayan ancak pazarlık tavrıyla yaklaşan, kendi koşul ve taleplerini bu açılımın içeriğine katmak için kısmi eleştiri ve direnç gösterenler, ikinci grubu oluşturuyor. Sözcülüğünü CHP ve MHP’nin yaptığı ve türk-milliyetçiliğini şovenizm ve ırkçılık sınırlarında kaşıyanlar, ikinci grubun Türk tarafındakiler oluyor. Bu grubun Kürt tarafında yer tutanlar da var. Kürt ulusal demokratik hareketinin meşru demokratik taleplerini pro-emperyalist liberal siyasetin ittifak çağrılarına karşı pazarlık kozu olarak değerlendirenlerin sözcülüğünü DTP ve PKK yapıyor. (Bu son grubun peşine takılan Türk solu kökenli gruplar da unutulmamalı!) Bu grubun ortak özelliği, pazarlıkta AKP’yi ve ABD’yi muhatap almaları, etnik çatışmayı kışkırtıcı bir çizgi izlemeleri, her iki halktan işçi sınıfının ve emekçi yoksul köylülerin gündemini ve çıkarlarını görmezden gelmeleri, sofrada Türk ve Kürt egemenlerine düşecek pay konusunda kavgaya tutuşmalarıdır.

İŞÇİ SINIFI SOSYALİZMİNİN YAKLAŞIMI

Henüz siyasal çizgisi ve temsilcileri berrak bir omurga oluşturmaktan uzak bir üçüncü öbeğin, Kürt açılımına yaklaşım konusunda asıl umudun kaynağı olması beklenmelidir. Üçüncü öbek, işçi sınıfı sosyalizminin bilimsel ve devrimci çizgisinin, yani Kürt sorununda sahici bir çözümün, ancak ve yalnız anti-emperyalist devrimci bir çözüm olabileceğini söyleyenlerin çizgisidir.

İşçi sınıfı sosyalizmi açısından Kürt halkının acil talepleri, özgürlük, barış, demokrasi ve eşitlik istekleri meşrudur! Bu çerçevede Kürt dili ve kültürü üzerindeki her türlü asimilasyoncu baskı ve uygulamalara son verilmelidir. Kürt halkının özgür seçimlerle yerel ve ülke düzeyinde kendi politik temsilcilerini belirleme hakkı üzerindeki bütün kısıtlamalar ve baskılar kaldırılmalıdır. Kürt illerinde işçi sınıfının ve yoksul emekçi köylülerin politik hareketinin birliğini ve örgütlenmesini temsil eden Kürt yurtseverleri ve komünistleri üzerindeki bütün siyasal yasaklar, baskılar ve kısıtlamalar kaldırılmalıdır. Bütün siyasal tutuklular ve mahkumlar serbest bırakılmalı, bu amaçla acilen bir "genel af" ilan edilmelidir. Korucuların silahları toplatılmalı ve koruculuk örgütü dağıtılmalıdır. Kürt illerinde büyük toprak sahiplerinin mülkiyetindeki bütün ağa toprakları millileştirilmeli ve kooperatiflerde birleştirilen yoksul emekçi köylülere dağıtılmalıdır. Türk ordu güçlerinin Kürt illerinde ve sınır ötesinde giriştiği bütün askeri operasyonlar durdurulmalıdır. Kürt nüfusun yoğun yaşadığı bölgelerde ve komşu illerde, o arada Irak Kürdistanı bölgesinde mevcut bütün ABD üsleri kapatılmalı, ABD askerleri ve yabancı güçler çekilmelidir.

Kürt sorununda işçi sınıfı sosyalizminin temel programatik hedefi, “Kürt halkına kendi geleceğini belirleme hakkı”nın tanınmasıdır. Bu siyasal hedef, Türkiye’de anti-emperyalist demokratik bir halk iktidarının kurulmasına bağlı olarak hayata geçebilecektir. Bu hedefe yönelik çabaların temeli, Türk ve Kürt halk güçlerinin birleşik cephesinin kurulmasıdır. Kürt yurtsever halk güçlerinin direnişinin binlerce can pahasına elde ettiği örgütlü mevzilerin korunması, Kürt direnişinin emperyalizmin ve bölgedeki ortaklarının belirlediği dar alanda sıkıştırılarak tasfiye edilmesinin engellenmesi, yeni bir çıkış yapabilmesi, savaş mağduru Türk halk kitleleri içindeki ırkçı-şovenizmin geriletilmesi ve Birleşik bir Cephe’nin hayata geçirilebilmesi için yapılması gereken çağrı, silahların bölgedeki işgalci yabancı güçlere yöneltilmesidir. Türk, Kürt ve Arap halklarının bütün direniş ve muhalefet güçlerini ABD emperyalizmine karşı konumlandırmaya dayandırılacak böyle bir politika, ABD ve ortaklarının bölgeye dair planlarını bozacaktır.
______________________________________

1. Amerikalılar, hükümet ve Amerikan muhipleri için bir meşruiyet kaynağı olarak görülüyor. Politik ve toplumsal önemi kendinden menkul Kevin Costner gibi bir artistten “açılım desteği” uman AKP’li apolitik politikacıların tavrına ilişkin anlaşılabilir nedenlerle tepkisini gösteren CHP ve MHP liderleri, söz konusu olan ABD devlet yönetiminden bir eski lider (Colin Powell) olduğunda, ağızlarına fermuar çekiyor. Powell Amerikalı kimliğiyle CHP ve MHP gibi milliyetçilerden tepki görmüyor! Ancak Colin Powell TİKAD adına davetli olduğu toplantıda bu Amerikalı kimliğini temsil etmenin ötesine geçiyor. Haksız bir savaşın güya “pişman” lideri olarak Türk askeri ve politik liderlerine rol modeli oluşturuyor. Irak’ın işgalinden önce “Irak’ta kitle imha silahları var” dediği için pişmanlık duyduğunu beyan eden bu lider eskisi, “Kadın bakış açısıyla terör, savaş, işkence, dayağa karşı çıktıkları” iddiasındaki TİKAD Başkanı Nilüfer Bulut tarafından kamuoyuna şöyle takdim ediliyor: “Bir yanda asker anneleri, bir yanda çocuğunu PKK yüzünden dağda kaybetmiş anneler, ortak bir hedef için el ele verecek ve tüm dünyada barış isteyecek. En kanlı savaşın ruh halini yansıtması için Irak savaşının mimarlarından Powell’ı davet ettik.” TİKAD Başkanı, Birleşmiş Milletler’de Irak’ın işgalinden önce “Irak’ta kitle imha silahları var” dediği için pişmanlık duyduğunu belirterek savaşı ve işgali yalan yere meşrulaştırdığını açıkça itiraf ettiği halde, Powell’ın bir savaş suçlusu olarak hala yargılanmadığını, iki kuru cümleyle yapılan bu itirafın işgalciler tarafından işlenen insanlık suçlarını affettiremeyeceğini unutuyor. Dahası, Irak için yalan söylediği ve insanlık suçları işlenmesine yardımcı olduğu sabit bu eski politik ve askeri liderin güvenilmezliği kanıtlanmışken şimdi hangi yüzle Kürt açılımı konusundaki sözleri bir referans konusu ediliyor?