24 Mayıs 2010 Pazartesi

LİBERALİZMİN VE DÜZEN PARTİSİNİN SEFALETİ

12 Eylül rejiminin restorasyonu, emperyalizmin vesayetinde yol alan bir siyasal ağırlığın bütün iktidarı ele geçirmesini ve rejimi yeniden düzenlemesini temsil ediyor. Yönetici sınıfın bugünkü siyasal rejim krizine ilişkin temel yönelimi olarak restorasyon siyaseti 1990’lardan bu yana mehter adımlarıyla yürürlükte olmakla birlikte, 2000’li yılların AKP hükümetleri arkasında dizilen liberal-islamcı koalisyon, rejimi yeniden yapılandıracak bir program biçiminde bu siyaseti somutlaştıran biricik özneyi oluşturuyor. Düzen partisinin hizipleri (Ordu ve Adliye üst bürokrasisi, CHP-MHP-DSP gibi parlamento içi burjuva fraksiyonları) AKP ardındaki cephede yer kapmaktan öteye gitmeyen bir arayışın içine hapsolmuş durumdadır.

Restorasyon siyaseti çerçevesine kısıtlı düzen içi hizipler mücadelesi, liberalizmin ve düzen partisinin geleneksel güçlerinin ideolojik ve politik sefaletinin mide bulandırıcı riyakarlığının ve tutarsızlığının örnekleriyle lekelidir. Rejim krizine devrimci bir müdahale arayışı içindeki komünist ve sol güçlerin, bu riyakarlık ve tutarsızlık deryasını hedef alan bir siyasal eleştiri ve teşhir çizgisini takip etmesi için koşulların uygunluğu, işçi sınıfı siyasal hareketini sahneye davet ediyor.

Sendikalar, küçük-burjuva demokrat akımın kitle örgütleri, işçi sınıfı sosyalizminin yelpazesi içinde yer alan odaklar, bu riyakarlık ve tutarsızlık cephesine karşı berraklaşmaya, kesin ve net bir mücadeleye yönelme zorunluluğu ile yüzyüze geliyor. Siyasallaşmanın gerekleri, gündelik ve tekil meselelere dair gündemleri ülkenin kaderine dair meselelere, ülke tarihinde hiç olmadığı kadar derin ve büyük ölçeklerde bağlamanın zeminini yaratıyor. Anayasa tartışmaları ve Tayyip Erdoğan’ın Bonapartist başkanlık rejimi özlemleri bu çerçevede ele alınmalıdır.

Kimilerine göre, ülkenin temel meselesi, geniş kitlelerin yakıcı ihtiyacı olan iş ve ekmek talebidir. CHP’den Kemal Kılıçdaroğlu, işçi sendikalarının çoğu yönetici çevreleri, büyük sermaye temsilcileri bu saptamada birleşiyor. Düzen partisinin ardında dizilmeye eğilim gösteren ama belirli bir siyasal programa bağlanmayan bu yaklaşım, politika dışı ve ülkenin kaderine kayıtsız kalmayı öneren bir yönelimi temsil ediyor- geniş kitlelerin iş ve ekmek talebinin yakıcılığı olmadığı için değil, bu talep ve gündemin siyasal mücadeleyle ve ülkenin kaderiyle bağını görmediği için!

Düzen partisinin etki alanı içinde kalan güçler, bu yaklaşımlarıyla siyaset alanını ve ideolojik mücadeleyi AKP ardında saflaşan liberal ve emperyalist vesayetin egemenliğine terk ediyor. Böylece siyasal seçeneklerini tartıştıran yegane program ve ideolojik tezlerini geniş kitlelere salgılayan yegane mihrak, AKP oluyor. Halk düşmanlığını arsızlık ve saldırganlık düzeyine tırmandıran, emekçi halk katmanlarını ve işçi sınıfını açlık ve yoksulluk ile terbiye etmeye yönelen AKP, siyasal berraklığı ve ideolojik cephaneliği ile seçeneksiz bir özneye dönüşüyor, köpeksiz köyde değneksiz dolaşıyor. Komünist ve sol güçlerin dişlerini göstermeleri ve değneksiz gezinen AKP’yi püskürtmeleri için muhtaç olunan kudret, işçi sınıfı sosyalizminin siyasal program berraklığında ve kendi bağımsız ideolojik konumunda atıl yatıyor. Ataletin harekete dönüşmesi için liberalizmin (ve düzen partisinin) ideolojik ve siyasal sefaletinin etkili vuruşlarla sergilenmesi, tutarsızlıklarının kitlelere gösterilmesi büyük önem taşıyor.