15 Nisan 2010 Perşembe

12 EYLÜL’ÜN RESTORASYONU SİYASETİ SOL İÇİN AÇILIM OLANAĞI SUNAR MI?

AKP hükümetinin siyasal rejim değişikliğine yönelik yeni anayasa paketi önerisi, 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasına kapıyı aralayan veya memurlara grevli toplu sözleşmeli sendika hakkını kazandıran bir demokratikleşme perspektifi sunabilir mi? Sol bunu bir açılım kapısı olarak değerlendirebilir mi? Yoksa Merdan Yanardağ’ın veciz deyişiyle bu bir “ahlaksız teklif” midir? (Yanardağ, M. Sol İnternet Haber Portalı, 19.03.2010)

Yanardağ’ın analizi haklı! “Ahlaksız teklif” AKP’nin rejim değişikliği siyasetinin nihai darbesine karşı olası tek direnç odağı olan işçi sınıfının muhalefetini etkisizleştirmeyi amaçlıyor.

İçeriğini 12 Eylül’ün restorasyonu olarak tarif ettiğimiz AKP siyaseti, 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasına kapıyı aralayabilir mi? Bunu yapabilecekse, bizim siyasal analizimiz çelişkili olabilir mi?

“Osmanlı’da oyun çok” diyen halk bilgeliği, analizimizde bir çelişki olmadığını gösteriyor. Türk kapitalizminin egemenleri, Osmanlı oyunlarıyla solun muhalefetini felcetmeyi amaçlıyor. Bunun yeni bir tarz olmadığı biliniyor. Meclis çoğunluğu kararıyla parti kapatma kararını tekeline almayı hedefleyen AKP, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı Yasasını ve HSYK denetimini ele geçirmeyi eşzamanlı uygulamaya sokarak 12 Eylül’cü diktatörlüğü restore ediyor. 12 Eylül anayasasının geçici 15. maddesinin darbeciler için bir anayasal af hükmü yerine geçtiği ve maddenin iptaliyle bile geriye dönük kaldırılamayacağı (zaten zaman aşımı kuralı nedeniyle bunun olanaksızlığı) ortadayken, buradan sola “ekmek” ya da açılım olanağı çıkmayacağı açıktır. Osmanlı kurnazlığı, geçmişte DGM’leri kaldırıp yerine “Özel Yetkili Mahkeme ve Savcılıkları devreye sokarken, TCK 141-142’yi kaldırıp yerine önce TCK 312’yi daha sonra da Terörle Mücadele Kanunu’nun ilgili maddelerini devreye sokarken ve Siyasi Partiler mevzuatı’nın komünizmi yasaklayan hükümlerini muhafaza ederken de sergilenmişti. 12 Eylül Anayasası ve yasal mevzuatı, solu baskı altında tutmaya yönelik binbir hükümle donanmış bir mayın tarlasıdır. Bu mayın tarlasından geçersizleşmiş ve işlevi kalmamış bir mayını sökmek, siyaset toprağını sol için bir mayın tarlası olmaktan çıkarmaz.

YAŞ ve HSYK kararlarının yargı denetimine açılması olasılığı da demokratikleşmeye kapıyı aralayan bir adım olmayacaktır. Adliye sistemini kendine bağımlı kılmış bir AKP iktidarı, bu değişikliği geriye doğru uygulayamayacağına göre, subay ve yargıç terfi ve atamalarında 12 Mart ve 12 Eylül’de ordu ve mahkemeler bünyesinde yapılmış ilericilerin demokratların yurtseverlerin tasfiyesini düzeltemeyeceğine göre, yapılması öngörülen değişiklik sol açısından “yok hükmünde” sayılmalıdır. Değişiklik olsa olsa İslamcı-gerici subay, yargıç ve savcıların askeri ve adli bürokrasideki konumlarını korumayı gözetecektir. 12 Mart ve 12 Eylül’den bu yana akademi alanında, poliste, orduda, öğretmenler arasında yapılan binlerce tasfiyenin, bu dönemlerde hukuku çiğneyerek gerçekleşen idamların, işkenceli sorguların, hapis kararlarının hiç birinin yapılacak değişikliklerle geriye doğru düzeltilmesi mümkün değildir.

12 Eylül’ün restorasyonu siyasetiyle demokratikleşme olmaz. 12 Mart ve 12 Eylül mevzuatının mayın tarlasını tümden feshedecek, darbecilerin feshettiği anayasanın ve yasal mevzuatın yeniden yürürlüğe konmasını sağlayacak, darbecilerin attığı bütün adımların sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılacağı bir “bahar temizliği”, demokratikleşmenin mümkün ve gerçekçi tek yoludur. Bu yol, bir siyasal devrim ile katedilebilir. Darbe hukukundan ve siyasetinden üreyenler, bu yolun olsa olsa engelidir. Sol, AKP’nin “plebisiter demokrasi” tuzağına düşmekten sakınmalıdır.