1 Ocak 2011 Cumartesi

ŞEYTAN TAŞLAMA AYİNLERİ VE KURBAN TÖRENLERİ
İslamiyette “şeytan taşlama ayini” olarak adlandırılabilecek bir dinsel ritüelin varolduğu biliniyor. Hac ziyareti sırasında Müslümanlar şeytanı temsil ettiği varsayılan bir putu taşlayarak şeytana karşı kolektif bir simgesel tavra bireysel olarak katılıyor, böylece ideolojik olarak “safını seçmiş ve duyurmuş” oluyor. Bu taraflaşma ritüelini tamamlamak üzere canlı hayvanlar kurban edilerek verilen armağanlar karşılığında tanrıya bağlılık simgesel olarak kanla imzalanıyor. Ayinin Müslümanlık öncesinden gelen bir pagan putperest töreninin devamı olması, başka inanışlarda hatta din dışı törelerde benzer örneklerine rastgelinmesi şaşırtıcı değil. Gökyüzünde tanrı ile soyut mücadelenin soyut zirvesini temsil eden ve kötülüğün ve tanrıya başkaldırının simgesini oluşturduğu varsayılan şeytan kayasının somut gözüken ama kendisi de soyut sembolizm içeren bir eylemle taşlanması, iyiliği ve gücü temsil ettiği varsayılan tanrıya kurban armağan ederek biat etmenin yine somut gözüken ama kendisi de soyut sembolizm içeren bir eylemle duyurulması, bütün bu ritüellerin yeryüzündeki başka bir somut mücadelenin tersyüz edilmiş ve simgeselleştirilmiş görünümünü oluşturması, başka inanışlarda ve din dışı (örneğin siyasal ideolojik) başlıklarda benzer biçimlerde tekrarlandığının bilinmesi, bu tür simgesel ritüellerin gerçek hayatta maddi karşılıklarının olduğunu ve bu maddi karşılığın tersyüz edilmiş biçimde de olsa somut maddi bir tavır ihtiyacına denk düştüğünü doğruluyor.
Şeytan taşlama ayinlerinin ve kurban törenlerinin binlerce yıllık pagan geleneklerinin basitliğini günümüzün modern ve kitlesel ölçeklerinde tekrarlamaya çabalayan niteliğinin zaman zaman bu tören sırasında arkadan atılan taşlarla veya izdiham sebebiyle çok sayıda Hacı adayının ölümüne yol açmasının, kurban kesimi sırasında çok sayıda kesen kişinin kendilerini yaralamasının ya da kurbanlık hayvanların kesiminin günümüz değerlerine göre bir vahşet ve şiddet gösterisine dönüşmesinin, bahis konusu ritüellerin simgelediği varsayılan inanç ve düşünceleri de simgesel olarak tersyüz ettiği gözden kaçmıyor. Ritüelin binlerce yıllık tarihsel gelişiminin diyalektiği, günümüzde “şeytanı taşlayanların kendilerini taşladığı” veya “kurban kesenlerin kendilerini kurban ettiği” hatta “iyiliğin temsilcisi olanların kötülüğü temsil edenlere dönüştüğü” bir aşamaya işaret ediyor.
Pagan inanışlarında ve tek tanrılı dinlerde şeytan taşlama ve kurban kesme törenlerinin simgelediği safını seçme ve tarafını ilan etme tavrının din dışı örnekleri de biliniyor. Tavrın somut bir eyleme denk düşmesi, soyut bir simgeselliğe dayanmasıyla bir arada düşünüldüğünde, “gökyüzündeki” kavramların “yeryüzündeki” mücadeleleri temsil ettiği, bu mücadeleleri ve çatışmaları simgeler üzerinden ifade ettiği anlaşılıyor. “Yeryüzündeki” çatışmaların ve çelişkilerin anlaşılması, şu halde, şeytan taşlama ve kurban kesme ritüellerinin simgesel dilini anlamanın anahtarıdır. “Yeryüzündeki” çatışmalarda saf tutma ve taraf belirleme ihtiyacı, toplumsal ilişkilerin bağrında yatan çatışmaların doğurduğu iktidar mücadelelerinden kaynaklanmaktadır. Nitekim “şeytanlaştırma”, şeytan olarak tanımlanan putun simgelediği düşmanı taşlama, biat edilen tanrıya kurban armağan etme, bu mücadelelerde taraf seçmenin gerektirdiği simgesel tavırları temsil etmektedir. Modern tarih, bu ihtiyacı insanlığın antik tarihindeki dinsel kalıplardan devralarak günümüzde din dışı biçimlerde de sürdürüyor, hatta bugünün dünyasında hükmü süren dinsel kalıplar ve ritüeller bile dış görünümü bakımından “dine özgü” ama içeriği bakımından “din dışı” özellikler kazanıyor.
Aydınlanma sonrası yüzyıllarda toplumsal, siyasal, ideolojik mücadelelerde “şeytanlaştırma” pratiğinin hükmünü sürdürmesi, şeytan taşlama ve kurban verme uygulamalarının din dışı modern biçimlerinin ortaya çıkması, bu pratiğin binlerce yıldan beri devam eden pre-modern toplumsal davranış biçimlerinde etkili olagelmiş ideolojik reflekslerde gözlenen hayatiyetini bugün bile koruduğunu doğruluyor. Modern bilimin yerine dogmaların, hikmetin, inançların ağır bastığı düşünce ve davranış biçimleri, modern insan üzerinde hala etkinliğini koruyor. Geç-kapitalizm gericiliğe, kör inançların bağnazlığına uygun vasat oluşturan özellikleriyle insanlığı hala kendi tarih öncesinde esir tutma doğrultusunda ideolojik rüzgarlar estiriyor. Günümüzün sınıf mücadelelerinde, bu yüzden, sorgulamaya, özgür düşünceye ve bilimselliğe değil kendinden menkul hikmetin geçerliliğine inanç, ağırlığını koruyor, dogmatizmin ve bağnazlığın tartışmaya kapalı rahatlatıcı gücünü dayanak  yaparak safını seçme ve taraflaşma eğilimleri ağır basıyor. Bu eğilimlerin etkinliği, içinde yaşadığımız toplumun bir parçası olan işçi sınıfında, geniş küçük-burjuva kitlelerde, hatta sosyalistlerde de gözleniyor.
Sosyalist saflarda son zamanlarda ülkemizde örneklerine az rastlamadığımız (ama elbette son zamanlarla ve ülkemiz ile sınırlı olmayan) “şeytanlaştırma”, “şeytan taşlama” ve “kurban kesme” pratikleri, bu yazımızın esas konusunu oluşturuyor. Saflarımızda bilim-dışı eğilimlerle mücadele etmek, dogmatizm ile savaşmak, kendinden menkul hikmet arzedenlerin yaydığı görünüşte din dışı ama içeriği bakımından kadim dinlerden beslenen ideolojik eğilimleri altetmek, insanlığın gerçek tarihine doğru ilerleme mücadelesinde önderlik yapmanın zorunlu koşuludur. Sosyalistlerin, işçi sınıfı ve emekçi kitleler saflarında hükmünü sürdüren ideolojik bağnazlıkla ve bilim-dışı hikmetlerle yol alamayacağını biliyoruz, bu zayıf noktalarımıza kararlı darbeler indirmek zorunda olduğumuzun farkındayız. Dinci gerici ideolojik eğilimlerin bilim-dışı dogmatizmiyle tutarlı bir hesaplaşmayı yürütebilmenin koşulu, görünüşte din dışı bir kisve altında aynı bağnazlığı ve dogmatizmi sürdürenleri ve savunanları da bu hesaplaşmanın hedeflerine dahil etmekten geçmektedir. Türkiye’de Nazım Hikmet’in “vatan hainliği” ile başlatılan, Aziz Nesin ve Turan Dursun’la devam ettirilen ve son zamanlarda Emir Kusturica, Attila İlhan gibi kişilikler üzerinden ya da meyhane müdavimleri üzerinden sürdürülen şeytan taşlama ayinleri işaret edilen tavrın birbiriyle ilişkili örnekleridir. Bu yazımız, işçi hareketinde, geniş emekçi kitleler arasında, sosyalist ve ilerici saflarda hükmü süren dogmatizmin bütün biçimlerine karşı bir “kalk borusu” olarak tasarlanmıştır.