7 Haziran 2010 Pazartesi

MEVCUT SİYASAL DURUM VE GELİŞMELER ÜZERİNE TEZLERİMİZ

1. ABD’nin güncel hedefi, İran’a yönelik bir askeri saldırı için İran’ı kuşatan ülkeleri işgal etmek, denetlemek ve bu ülkeleri İran’a yönelik taarruz ve işgal harekatının lojistik ve harekat üssü haline getirmektir. Irak işgali ve Afganistan işgali bu amaçla yapılmıştır. Pakistan’da süregiden siyasal ve askeri operasyonların amacı aynıdır. Kafkasya bölgesinin güneyinde, Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan üzerinde devam eden paylaşım ve denetleme mücadelelerinin amacı aynıdır.

2. Güney Kafkasya’da bölgesel aktörler olarak Rusya ve Türkiye hem birbirleriyle hem ABD ile rekabet ve işbirliği siyasetlerini bir arada yürütüyor, İran’ın olası işgalinde etkili ve pazarlık gücü olacak bir konum edinmeye çalışıyor. İran’a yönelik kritik stratejik bir konuma sahip Doğu ve Güney-Doğu Anadolu üzerinde de paylaşım ve denetleme mücadelesi sürüyor. Ermeni ve Kürt açılımı siyasetleri, bu mücadelenin bir parçasıdır ve ABD tarafından dikte edilmektedir.

3. Türkiye Cumhuriyeti’nin, NATO üyesi ve ABD’nin askeri siyasal müttefiki olmakla birlikte, İran’a yönelik bir emperyalist işgal harekatında Doğu bölgesini ABD’nin üssü olarak hizmete açma konusunda izleyeceği siyaset belirsizdir. Irak işgalindeki çekimser tutum şimdilik devam etmektedir.

4. AKP İran’a yönelik bir harekatta ülkenin Doğu topraklarını işgalin lojistik ve harekat üssü yapma konusunda karar verdiği takdirde, bu durum ülkenin ve devletin bağımsızlığının ve bütünlüğünün açıkça sonu olma riskini taşıyor. İdeolojik ve siyasal bakımdan bu AKP’nin de sonu olabilir. Türk Ordusunun Genelkurmayı İran’a yönelik ABD işgali siyasetine ideolojik ve siyasal bakımdan AKP’ye nazaran daha fazla yatkındır, ancak bu tercih ülkenin ve devletin bağımsızlığının ve bütünlüğünün sonu olma riskini taşıdığı için Türk Ordusu’nun da bağımsız bir güç olarak sonu olacaktır. AKP ve Ordu Genelkurmayı yüzyüze kaldıkları riskler ve birbirlerine karşı hesapları nedeniyle bugün için işbirliği ve rekabet siyasetini birarada yürütmeye mahkumdur.

5. ABD’nin Türkiye’nin Doğu topraklarını İran’a karşı bir saldırı üssüne çevirme siyasetinin tarafı olan güçler arasında, Barzani, Fetullah hareketi, El-Aziz grubu (Yeniden Milli Mücadele çevresi) yer alıyor. Bu güçler, AKP hükümeti içinde de temsil ediliyor.

6. ABD’nin Türkiye’nin Doğu topraklarını İran’a karşı bir saldırının üssüne çevirme siyasetinin engeli olan güçler arasında Türkiye’deki alevi dinamiğini de kapsayan yurtsever akım, PKK, Türk Ordusu’nun ve devlet bürokrasisinin bazı unsurları (Düzen Partisi safları) yer alıyor.

7. Hatay-İskenderun ekseninde hızlanan gelişmeler, ABD’nin bölgeye dair planları konusunda işaretler sunuyor. İskenderun körfezinin ve Hatay’ın Doğu Akdeniz’deki 6. Filo’ya ve İsrail tehdidine ilişkin stratejik önemini gösteren belirtiler birikiyor. Geçen yıl içinde bölgede Türk hava sahasını ihlal eden İsrail uçaklarının Suriye’deki hedefleri bombalamış olması, Türk ordusunun bölgede uçaksavar füze bataryalarını yeniden konumlandırma girişimleri, son papaz cinayeti, İncirlik üssünün bölgedeki varlığının önemi, İskenderun’daki deniz üssüne yapılan ve ayrıntıları karanlıkta kalan askeri saldırı, birarada değerlendirildiğinde, Türkiye’nin doğu bölgesine yönelik emperyalist planların uygulamasının İskenderun-Hatay merkezli bir ABD işgaliyle başlayabileceğine işaret etmektedir. Ordu Genelkurmayı ve hükümet bu işgal ve yabancı saldırısı tehdidi konusunda tam bir gaflet içindedir. 2003 Irak işgali sürecinde son anda ve başlatıldıktan kısa süre sonra durdurularak savuşturulan tehdit, yeniden gündeme gelmek üzeredir. Bu tehdit konusunda Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay şimdilik ağırdan almakta mutabık görünse de, Tayyip Erdoğan kendi konumunu sağlama almayı başardığı ölçüde ve Ordu içindeki tasfiyelerden de güç alarak tehdidin işbirlikçi aktörü olarak davranabilir. Tayyip Erdoğan işbirlikçi aktör olarak tek kalmayı başaramadığı takdirde ve tasfiyesi gündeme gelirse, Genelkurmay-Fetullah-El Aziz eksenli bir ordu-düzen partisi girişimi seçeneğine ABD yeşil ışık yakabilir. Siyasal gelişmeler emperyalist seçenekler arasında kısıtlı kaldığı sürece, her durumda, Doğu ve Güney-doğu Anadolu’yu İran’a yönelik bir harekatın üssüne çevirme planları uygulamaya girecektir. ABD askeri güçleri, iki kaynaktan, 6. Filo-İskenderun körfezi-Hatay-İncirlik üssünden ve Kuzey Irak’taki ABD işgal güçlerinden hareketle bölgeyi kıskaca alacaktır.

8. Karadeniz, İran’a yönelik emperyalist planlar çerçevesinde önem kazanan bir diğer bölgedir. Karadeniz’e yönelik emperyalist kuşatma ve tehdit, İstanbul Boğazının kuzeyinden geçecek Üçüncü Köprü ile bütünleşen Karadeniz otoyolu projesinin askeri sevkiyata uygun stratejik niteliği, Samsun ve Trabzon limanlarına yönelik emperyalist niyetler, Türkiye Cumhuriyeti’nin boğazlar üzerindeki egemenliğinin yasal temelini oluşturan 1936 Montreux sözleşmesinin altını oyan girişimler, bu çerçevede yorumlanmalıdır.

9. Yurtsever akım bölünmüştür ve direnme gücü kısıtlıdır, ancak siyasal doğrultusu tutarlı (anti-emperyalist çizgisi berrak) tek güçtür.

10. PKK kuşatılmıştır, sınıf temelinin ve siyasal doğrultusunun belirsizliği nedeniyle emperyalizme karşı direnme ile pazarlık arasında yalpalamaktadır. Direnme için tek seçeneği, silahlarını ABD ve yanlısı güçlere doğrultması, bölgedeki yurtsever ve ABD karşıtı güçlerle birleşmesidir. Pazarlık ise ABD yanlısı cephenin güçlerine yedeklenmekle sonuçlanacaktır. PKK emperyalizme karşı direnmeyi seçerse, emperyalizme karşı savaşmayı göze almak zorundadır, pazarlığı ve ABD yanlısı güçlere yedeklenmeyi seçerse, ideolojik ve siyasal bakımdan bunun PKK’nın da sonu olacağı kesindir.

11. Düzen Partisi safları ise ABD yanlısı cephe tarafından tasfiye edilmektedir. Doğu’daki 3. Ordu komutanının ve Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in hedef alınması, Erzincan-Dersim-Sivas üçgeninde temsil edilen Alevi dinamiğinin ve Ordu’daki alevi kökenli subayların hedef alınması, eşzamanlı Alevi açılımı, bu tasfiye sürecinin son örnekleridir.

12. İsrail, Doğu Türkiye üzerindeki emperyalist hesapların içinde (Gürcistan’ın ve Barzani’nin müttefiği, Fetullah ve El-Aziz grubunun ortağı olarak) yer almaktadır.

13. CHP’de ABD cephesini temsil eden başlıca güç, Deniz Baykal’dır. Fetullah bağlantısı, Düzen Partisi’nin ana mihrakı CHP’yi paralize eden kimliği, ABD planlarına yatkın oportünist siyasal kişiliği ile Baykal ve taraftarlarını tamamlayan bir diğer güç, faşist sokak sürülerini zincire bağlı tutan ve kendisine verilecek rolü oynamak için bekleyen MHP ve yavruladığı BBP’dir. ABD cephesinin planlarına yatkın bir başka oportünist ise AKP’nin cumhurbaşkanı Abdullah Gül’dür.

14. AKP içinde Tayyip Erdoğan-Ahmet Davutoğlu çizgisi, ABD planlarının zaferinin kendilerinin siyasal ve ideolojik bakımdan sonu olacağını görmüştür. Tayyip Erdoğan bir yandan ABD’nin kucağında şekillenmiş bir siyasal hareketin önderi olarak ABD planları için “sonuna kadar” kullanılmaya elverişlidir, bir yandan da günü geldiğinde “kullanılıp atılmasını engellemek için” edindiği siyasal güce yaslanarak Bonapartist bir diktatörlüğün tesisini sağlamaya mahkumdur. Mayıs 2010’daki bazı siyasal gelişmeler, AKP içindeki Tayyip Erdoğan- Ahmet Davutoğlu çizgisinin eseridir. Deniz Baykal’ın tasfiyesi, Tayyip Erdoğan’ın operasyonudur, kendi siyasal konumunu ve gücünü pekiştirmeyi amaçlayan bir kişilik suikasti örneğidir. İran-Brezilya-Türkiye işbirliğiyle gerçekleşen nükleer takas anlaşması, Tayyip Erdoğan-Ahmet Davutoğlu çizgisinin operasyonudur, ABD planlarına karşı manevra alanı edinmeyi, İran’a karşı bir ABD saldırısının hayata geçirilmesi için Türkiye’nin Doğu bölgesinin harekat üssüne çevrilmesini zorlaştırmayı, böylelikle Tayyip Erdoğan’ın siyasal konumunu ve gücünü pekiştirmeyi ve “kullanılıp atılmasını” engellemeyi, pazarlık gücünü artırmayı amaçlamaktadır. Rusya ile yapılan nükleer işbirliği anlaşması Tayyip Erdoğan-Ahmet Davutoğlu çizgisinin operasyonudur, aynı amaçları gözetmektedir. Hamas ile işbirliği ve Gazze’ye yardım için Mavi Marmara gemisinin gönderilmesiyle İsrail ile çatışmanın göze alınması, Tayyip Erdoğan-Ahmet Davutoğlu çizgisinin operasyonudur, bir yandan aynı amaçları gözetmektedir, bir yandan da Siyonist katliam provoke edilerek ülke kamuoyunda oluşan İsrail ve ABD karşıtı haklı tepkiden meşruiyet devşirmeyi, aynı zamanda İslamcı-gerici dinamikleri Tayyip Erdoğan kutbu arkasında birleştirmeyi amaçlamaktadır. İsrail karşıtı atmosferin güçlendiği bugünkü koşullar, ABD’nin İran’a yönelik planlarına Türkiye’yi alet etmesini zorlaştıracak, Tayyip Erdoğan’a pazarlık gücü ve manevra alanı sağlayacak biçimde şekillendirilmiştir. Eşzamanlı bu operasyonlarla Tayyip Erdoğan tasfiye edilmesini veya siyaseten bitirilmesini engellemeyi gözetmektedir. Ordu Genelkurmayı, şimdilik sessiz onay vererek bu süreci izlemekte, kendi saatinin gelmesini dışlamayan hesaplarını muhafaza etmektedir.

15. Sürecin yoğunlaşan ve hızlanan gelişimi, AKP’nin bölünmesi dinamiklerini besliyor. AKP içindeki liberal ABD yanlısı unsurlar, Abdullah Gül, Fetullahçılar, Yeniden Milli Mücadele kökenli faşist-gerici kesimler Tayyip Erdoğan kanadıyla hem işbirliği hem rekabet halindedir. Tayyip Erdoğan kanadı, Saadet Partisi’nde kümelenen Milli Görüş’çü aslına rücu etmeye hevesli grupla flört ederek ve rejim içindeki iktidarını tek elde toplamayı gözeterek gücünü korumayı amaçlıyor.

16. Yakın coğrafyadaki gelişmeler, Tayyip Erdoğan-Ahmet Davutoğlu çizgisinin arabuluculuk siyasetinin arabozuculukla iç içe geliştiğini, Türkiye’nin içte ve dışta tehlikeli çatışmalara ve savaşlara sürüklendiğini gösteriyor. Türkiye’nin bütün burjuva siyasal aktörleri, emperyalizmin kucağında oturmalarına ve bağımsızlıklarını yitirmiş olmalarına bağlı olarak, ülkeyi ve ülkede yaşayan halkları kendileriyle beraber büyük bir felaketin girdabına sürüklemeye mahkumdur. Bu sürüklenmeye karşı koyabilecek tek güç, ülkenin emekçi halk dinamiklerinin, işçi sınıfının, kürt yoksullarının, bağımsız cumhuriyetçi yurtsever güçlerin birleşik cephesinin örgütlenmesiyle, direnmesiyle ve emperyalizme başkaldırısıyla ortaya çıkabilecektir.

17. CHP’de ABD cephesini temsil eden Baykal’ın tasfiyesi, Tayyip Erdoğan’ın hamlesidir ve Fetullah hareketine karşı Tayyip Erdoğan’ın konumunu korumayı gözetmektedir, 12 Eylül’ün restorasyonu siyasetinde ABD nezdinde rol arayışı içindeki CHP’ye karşı bir balans ayarı anlamına da gelmektedir. Önder Sav’ın karşı hamlesiyle Baykal ekibinin tasfiyesi ve Kılıçdaroğlu’nun başkan seçilmesi, Tayyip Erdoğan’ın amaçlarını boşa çıkartmayı ve CHP’nin ABD nezdinde yeniden rol ve etkinlik kapmasını gözetmektedir. Nitekim Kılıçdaroğlu yönetimiyle CHP, ABD nezdinde yeniden pazarlık gücü kazanmıştır. Bu pazarlığın Fetullah hareketine karşı tutumu şimdilik belirsizdir ancak Ordu-Polis-bürokrasi tepelerinde örgütlenmiş, ABD’nin açık desteği ve himayesi altındaki Fetullah hareketine karşı ılımlı bir CHP siyaseti şaşırtıcı olmayacaktır.

18. Cumhuriyet gazetesi, bir süreden beri, düzen partisi saflarındaki bozgun ve çözülme ikliminden etkilenmektedir. Rejimin çözülmesinden ayrı düşünülmesi mümkün olmayan Cumhuriyet gazetesi’ndeki gelişmeler, liberal ve gerici eksende bir yeniden yapılanmanın “gençleşme” görünümü altında yürütülmekte olduğunun işaretlerini veriyor.

19. Emperyalist güçler, yeni rejimin meşruiyet zeminini sağlamca kurabilmek adına, burjuva mutabakat çerçevesine Alevileri de katmak için çabalıyor. AKP’nin Alevi açılımı siyasetinin amacı budur. Başka burjuva siyaset mihraklarının Alevi saflarında giriştiği pazarlık, arayış ve rekabet de sürmektedir. Mustafa Sarıgül’ün partileşme girişimi (TDH), Ali Balkız’ın EDP girişimi, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Baykal’ı tasfiye ederek CHP’yi aynı yarışa sokması, Alevi dedesi olduğu bilinen eski SHP’li Adalet Bakanı Seyfi Oktay’ın tutuklanması, bu iç mücadelelere dışarıdan yapılan müdahale ve ayar denemelerine örnektir. Seyfi Oktay’ın tasfiyesi, bir yandan Aleviler içinde açılım cephesi ile pazarlığa yanaşan ve AKP’nin Alevi açılımında rol üstlenen kimliği düşünüldüğünde, öte yandan Adalet Bakanlığı yapmış yani devletin çelik çekirdeği içinde yer almış olduğu dikkate alındığında, yeni anayasal rejim içindeki rol arayışına yönelik pazarlıklarda hem Alevi etkisine bir bütün olarak balans ayarı yapan ve Tayyip Erdoğan ile Fetullah hareketi arasındaki hükümet içi etkinlik mücadelesinde Alevileri yeni rejime muhalif oldukları ölçüde denklemin dışında tutmayı gözeten bir hamle olduğunu düşündürmektedir, hem de olası rakiplerin önünü açan zamanlaması bakımından bu yarış içinde yer alanlardan biri lehine dışarıdan (Alevilerin dışından) bir müdahaleyi simgelemektedir. Bu müdahaleyi yapanlar (büyük olasılıkla Fetullah hareketi) kefesine ağırlık kattıkları özneyi (büyük olasılıkla Kılıçdaroğlu’nu) hem bağımsız hareket ve karar yeteneklerini tırpanlayarak kendilerine çekmekte, hem de liberal ve pro-emperyalist açılıma Alevileri dahil etmekte rol üstlendikleri ölçüde rakiplerine karşı desteklemeyi vaad etmektedir. Öte yandan Aleviler, kültürel geleneklerinin ve toplumsal özelliklerinin koşulları nedeniyle, rejimin yeniden yapılanması siyasetinde “açılım” yöntemiyle kapsanamıyor, “sol”dan koparılamıyor; Alevi nüfusun yeni rejim çerçevesinde emperyalist yörüngeye çekilmesinin nesnel temelleri ancak liberalizm ve piyasacılık temelinde yaratılabilir. Bu ise, Alevi dinamiğinin sınıfsal temelde ayrışması, emekçilerden ve küçük burjuva kitlelerden oluşan büyük çoğunluğunun kaçınılmaz olarak yeni rejime muhalif duruşunu sürdürmesi ve cumhuriyetçi yurtsever siyasete desteği sürdürmesi anlamına gelecektir. Alevi hareketini sınıfsal temellerden bağımsız kurgulayan her girişim, Alevi nüfusu zorunlu olarak liberal ve post-modernist ideolojik etkilenmeler yoluyla emperyalizmin ve gericiliğin yedeğine çekecektir.

20. İşçi hareketinin 2009 sonbaharı ve 2010 ilkbaharı boyunca gözlenen büyük yükselişi, sendikal hareket içindeki burjuva zeminlerin duvarına çarpmıştır. İşçi hareketi içinde etkin burjuva siyasetlerinin sertleşen sınıf mücadeleleri içinde parçalanması kaçınılmazlaşmıştır. Bu parçalanma, sosyalist hareketin işçi sınıfı içindeki örgütlenmesini yeni siyasal, ideolojik ve örgütsel araçlarla hayata geçirme görevinin aciliyetine işaret etmektedir.

21. Anayasa referandumu, eğer yapılırsa, siyasal düğümü İskender’in kılıç darbesiyle kesecek bir etki yaratacaktır. AKP içinde ayrışma eğilimi gösteren Tayyip Erdoğan ve Fetullah kutupları, anayasa referandumunu kazandıkları takdirde, ABD emperyalizminin bölgeye ve ülkeye dair planlarının hayata geçirilmesinde düzen partisi saflarına karşı nihai bir zafer kazanmış olacaklardır. Peşinden yapılacak bir seçimle, AKP kendisini ABD’ye ülkedeki biricik ve uzun dönemli siyasal ortak olarak kabul ettirmeyi deneyecektir. Eğer referandum ve seçim sürecinde AKP yenilgiye uğratılabilirse, AKP içindeki ayrışmanın kesinleşmesi ve sırasını bekleyen Genelkurmay-düzen partisi güçlerinin ABD’ye kendilerini kabul ettirmeyi amaçlayan arayışlarının gündeme gelmesi beklenmelidir. Ilımlı İslamcı-ılımlı laiklik sentezini savunan, ılımlı Türk milliyetçiliği ile ılımlı Kürt milliyetçiliğini birleştiren, İran’a düşman, NATO’ya, AB’ye ve diğer emperyalist odaklara yakın duran Amerikancı bir darbe olasılığını da dışlamayan bu arayışlar, burjuvazi cephesinde derin bir siyasal yönetim krizinin doğuşuna eşlik edecektir. Provokatör medya organlarında listeler halinde yayınlanarak hedef gösterilen Kemalist aydın yazar ve gazeteci isimleri, kişilik suikastlerinin fiziki suikastlere dönüşebileceği, öncü işaretleri çoğalmaya başlayan etnik ve dinsel çatışmaların tırmandırılabileceği bir kaos sürecinin 2010 yaz ve sonbaharında yaşanabileceğini düşündürüyor. İşçi sınıfı sosyalizmi, bu sürece kitle mücadelelerini büyüten örgütlü ve birleşik bir harekete öncülük ederek müdahale edebilir. Yakın geleceğin acil görevi, bu öncülüğün koşullarını yaratacak ideolojik, politik, örgütsel araçları yaratmaktır.