9 Eylül 2009 Çarşamba

ÖNCEDEN DUYURULMUŞ BİR FELAKETİN ÖYKÜSÜ


İSTANBUL'DA CAN PAZARI: 24 İŞÇİNİN KATİLİ SEL Mİ?

İstanbul'da bugün yaşanan sel felaketinin sonucunda 24 işçi can verdi, çok sayıda işyeri ve ev sular altında kaldı.

Olan bitenleri sabah işbaşı yaptığım tekstil fabrikasının çatısından izledim, birinci elden tanıklık ettim. Akşam iş çıkışı bölge halkının yaşadıklarına ve tepkilerine tanık oldum. Tanıklığımı, izlenimlerimi ve değerlendirmelerimi kamuoyu ile paylaşmak istiyorum.

Yaşanan olayı bazı sorular sorarak ve sorulara cevap vermeye çalışarak aktaracağım.

DOĞAL FELAKET Mİ TOPLUMSAL FELAKET Mİ?

Belediye başkanı, vali ve hükümet yetkilileri, sabahtan beri TV ekranlarında aynı iddiaları tekrarlayıp duruyor: Metrekareye düşen yağış miktarını örnek göstererek yaşanan olayın bir doğal afet olduğunu, yüzyılda bir görüleceğini, neden olduğunu bilmediklerini, önlenemeyeceğini, çaresiz olduklarını anlatıp duruyor. Başbakan taşan ve intikam alan dereden sözediyor. Vali yağmur bulutlarını suçluyor. Halk arasında, hatta çalıştığım işyerindeki işçiler arasında, olayı günahkarlara karşı Allah'ın gönderdiği bir ceza olarak gören ve gösterenler de yok değil!

Meteoroloji uzmanları, yağmurun ortalama bir miktarın üzerinde olmakla birlikte,olağan dışı gösterilemeyeceğini, bu tür yoğun ve fazla yağmurun zaman zaman bölgede görüldüğünü kabul ediyor. Ayrıca yoğun bir yağmur yağışının ve buna bağlı olarak sel tehlikesinin günler öncesinden tahmin edildiğini ve kamuoyuna açıklandığını hatırlatıyor.

Kent planlama, mimarlık ve mühendislik alanlarından uzmanlar, İstanbul'un rant yağmasına dayanan imar düzeninin bu tür felaketlere zemin hazırladığını yıllardır söylediklerini hatırlatıyor.

Sosyalist muhalefet, özel çıkarlar ve parasal kazanç eksenli bir hayat tarzına dayanan kapitalizmin, bu tür felaketleri sürekli davet ettiğini, son on yılda, 1999 Doğu Marmara ve Düzce depremlerinden bu yana, tren kazaları, uçak kazaları, deniz otobüsü ve metrobüs kazaları, patlayıcı madde üreten fabrikaların havaya uçması, iskelelerin batması, binaların çökmesi, seller, orman yangınları, tersane kazaları gibi felaketlerin sık sık yaşandığını, çok sayıda cana mal olduğunu, bunların hemen hiç birinin sorumlularının yargılanmadığını ve hesap vermediğini hatırlatıyor.

Başbakan Tayyip Erdoğan ise diyor ki, "Yüz yılda bir görülen bir felaket ile yüzyüzeyiz!" Ancak yaşanan son sel olayı, felaketin kendisi değil sonucudur. Yüzyılda bir görülen felaket AKP hükümetinin kendisidir!

Son 10 yıldır yaşanan ve bize hükümet yetkilileri tarafından nedeni bilinemez ve önü alınamaz birer olay gibi sunulan felaketlere bu bakış açısının egemenliği, felaketin kendisidir!

ÖLENLERİN ÇOĞU NEDEN İŞÇİ?

Bu tür felaketlerin hepsinde olduğu gibi, son sel felaketinde de ölenlerin neredeyse tamamına yakını işçiler ve yoksul emekçilerdir. Servis aracı olmaya uygun olmayan araçlarda işyerine taşınan, tehlikenin kapıda olduğu bilindiği halde tehlikeli bölgelerden tahliye edilmeleri için hiç bir önlem alınmayan işçilerin daha cenazeleri kalkmadan konuşan Belediye Başkanı ve Vali ise, "sorumluluk halkındır" iddiasıyla neredeyse ölenleri suçlamaktadır!

Davutpaşa'da havaya uçan havai fişek fabrikasında da ölenlerin çoğu işçilerdi, suçlananlar da onlar oldu. Olayla ilgili henüz bir dava bile açılmış değil. Demiryolu kazalarında da ölenler ve yaralananlar işçilerdi, yargılananlar makinistler oldu. Başımıza hangi felaket gelirse gelsin, yönetici hacıyatmazlar hesap vermekten kaçınıyor, sorumluluktan sıyrılıyor.

Yaklaşan sel felaketi günler öncesinden bildirildiği halde neden hükümet, valilik ve belediye kararıyla bölgedeki işyeri ve okulların tatil edilmesi ve tehlikeli bölgelerdeki nüfusun tahliyesi için önlem alınmadı? Vali veya bakanlar bize metrekare başına düşen yağışın kaç kilogram olduğunu, Asya'da veya Amerika'da bile bu felaketlere çare bulunamadığını anlatmak yerine, küresel ısınma üzerine maval okumayı bırakıp halkı korumak için hangi önlemleri aldıklarını alacaklarını anlatsınlar!

Dünyadan örnek almak gerekiyorsa, her sene çok sayıda (son yaşadığımız olayın on katı şiddetinde) tayfun felaketi yaşayan ve yüzbinlerce insanını örgütlü ve düzenli biçimde tehlike bölgelerinden tahliye etmeyi başaran, tek bir yurttaşının burnunu kanatmayan sosyalist Küba'yı incelesinler! Felaket ortamında herkesin yağma ve soyguna yöneldiği özel çıkarların ve özel mülkiyetin cehennemi ABD'yi değil!

YAĞMA OLAYLARI NEYİ GÖSTERİYOR?

1999 depremleri sırasında da yaşanmıştı, son olayda da görüldü, afet ortamında bazıları can derdine düşmüşken bazıları da leş kargalığı ve yağma peşine düşüyor!

Özel mülkiyet ideolojisinin ve hayatı özel çıkarlar peşinde koşma ilkesine göre kurmanın varacağı barbarlık ve vahşet düzeni işte tam da budur! Başbakan Erdoğan değil midir ikide bir "Krizi fırsata dönüştürmekten" sözeden? Göklere çıkardığı Turgut Özal değil midir "Benim vatandaşım işini bilir" diyen? Onların açtığı yoldan gidenler ve onlar gibileri destekleyenler, onlar gibilerle uzlaşanlar, onlar gibilere karşı çıkmayanlar, bugün içinde debelendiğimiz bataklığın, toplumsal çürümenin sorumlusu değil midir? Kızlarımız kardeşlerimiz eğer can veriyorsa bu sefil bataklığın içinde, onların yaydığı özel çıkar düşkünlüğünün, fırsatçılık uğruna yanımızdakinin omuzuna basıp yükselmeyi umanların, felaketin karşısında aciz ve kendine güvensiz kalanların, güçlüye biat etmeyi içine sindirenlerin kabahatidir! Kabahatin çoğu onlarındır!

NE YAPMALIYIZ?

Özel çıkarlar peşinde koşanlara secde etmekten vazgeçmeliyiz. Servet ve güç tekeline sahip olanların karşısında birlik olmalıyız, örgütlenmeliyiz. Ayağa kalkmalı ve suç sicilleri kabaran AKP hükümetinden hesap sormalıyız!

İkitelli Kom Fabrikası İşyeri Muhabiri