7 Şubat 2012 Salı

MUHALEFET OLMAYAN MUHALEFET ÜZERİNE SİYASAL POLEMİK






KONGRE GİRİŞİMİNİN ELEŞTİRİSİ-2

Yeni rejim altında kendisine bir yer bulacağını hayal edenlerin ve gözü hala açılmayanların arasında bir bölüm sol grupları yedeğine almış Kongre Girişimi’nin, Kılıçdaroğlu yönetimi altındaki CHP’nin, Düzen Partisi’nin yenik düşmüş Ordu ve Yargı bürokrasisi kanatlarının bulunmasından geçen yazımızda söz etmiştik. Cumhuriyet gazetesinin Hikmet Çetinkaya gibi yazarlarının kendilerine yeni rejim altında yer arayanların sesi olduğu dikkatten kaçmıyor. Düzen Partisi’nin bürokrasi ve siyaset kulvarlarında benzer örnekleri çoktur. Sosyalist hareket ve devrimci demokrat akım bünyesinde liberal rüzgarlara açık küçük-burjuva unsurlar safında aynı örneklerin belirmesi ise yeni bir gelişmedir. Bu yeni gelişmenin kökleri 1990’lardan bu yana mevcuttur. Boyner liderliğindeki YDH, Nabi Yağcı liderliğindeki glasnost-perestroika yandaşı TKP, Ufuk Uras liderliğindeki ÖDP, Avrupalılaşan EMEP, siyaseten tükenmiş ve tutunacak dal arayan mülteci sol gruplar, örgütlü sosyalist hareketten uzak durmayı esas alan “sol”-liberal “aydın” zümresi, emperyalist-sol yörüngeye yaklaşan devrimci-demokrat unsurlar bu kökleri temsil ediyor. Çatı Partisi- Kongre Girişimi ekseni bu köklerin verdiği sürgünlerin son örneğidir.

Kongre Girişimi, birkaç yıllık bir geçmişe sahip. Bu geçmişin, Türk solunun “ölü canlarını” ayağa kaldırmak için Kürt ulusal demokratik hareketinin dinamizmine yaslanmayı ve bu dinamizmi istismar etmeyi kapsadığı biliniyor. Bu geçmişin tartışmalarında açılım politikalarına destek olmanın ve AKP’ye “eleştirel destek” sunmanın savunulduğu biliniyor. Bu geçmiş içinde sesi çıkanların “çağdaş demokrasi” normlarının benimsenmesini temel hedef olarak tarif ettikleri, benzer tezleri sendikal harekette çağdaş sendikacılık olarak ifade edenler paralelinde yer aldıkları, CHP içindeki liberal kanadın yanında saf tuttukları henüz unutulmadı. Bu söylemin sahipleri, soyut bir “kalıcı barış” hedefini Kürt sorununda çözüm seçeneğinin kilit kavramı olarak dile getirmişlerdi. Liberal-sol eksen, bu geçmiş içinde taraflaşmayı yanlış tarif ediyor, Türkiye halkları-emperyalizm karşıtlığını değil Kürt-Türk karşıtlığını esas alıyordu.

Kongre Girişimi içinde yer alanlar, PKK’nın yasallaşması görünümü altında PKK’nın tasfiyesini, gerilla hareketinin tasfiyesini, siyasal tutsakların bu uğurda pazarlık malzemesi yapılmasını tartışıyordu. Siyasal programlarını ulusların geleceklerini belirleme hakkından vazgeçme ve ulusal kültürel hakların tanınmasıyla kendilerini sınırlama çerçevesiyle yetinme düzeyine çekmişlerdi. Bu siyasal tercihin pratik sonucu, 12 Eylül anayasasına karşı demokratik bir anayasa talebinin 12 Eylül’ün devamı siyasal kadrolara ve 12 Eylül’ün restorasyonu siyasetine dayandırılması olmuştur.

Kongre Girişimi, bir dizi meşru talebi (demokratikleşme, siyasal tutsakların özgürlüğü, vs.) hangi siyasal hedeflere bağlıyor? Kritik soru budur. Meşru talep ve hedefler, emperyalist politikaların aracı da olabilir, anti-emperyalist ilerici politikaların da dayanakları olabilir. Kongre Girişimi hangi politikalara yaslanmayı tercih ediyor?

Kongre Girişimi’nin politik platformu, siyasal saptamaları ve önerileri, iç içe geçmiş doğruları ve yanlışları kapsayan eklektik bir bileşimi yansıtıyor. Söylemin tumturaklı olabildiği, pratiğin ise ikiyüzlülüğü sergilediği bir hareket özelliği, Kongre Girişimi’nin bütün faaliyetlerine, sonuç bildirgelerine, program taslaklarına, iç tartışmalarına sinmiştir. Saflarında bir yandan savaşa ve işgale karşı halkların birliğinden ve kardeşliğinden sözedenlerin, öte yandan halkların kardeşliği söylemini Türkiye sosyalist hareketinin Kürtlerin başına sardığı bir bela olarak nitelendirenlerin, emperyalizme ve siyonizme karşı pazarlıkçı bir yaklaşımın ve mazlum komşu halklara husumetin yer tutabildiği bir hareketin, ilerici ve demokratik kimliği soru işaretleriyle yüklüdür.

Kongre Girişimi’nin sözcüleri, sosyalist hareketimizin bu girişime uzak duran çevrelerini, yakın gelecekteki olası Kürt düşmanı “çözüm” planlarının ve işçi sınıfı düşmanı “istikrar” paketlerinin sorumluluğunu paylaşmakla suçlaması düşündürücüdr. Bazıları, Kongre Girişimi’ne mesafeli duranları “kuşkulu kişiler” olarak nitelendiriyor. Bunu yaparken, anti-komünist bir söylemi geliştirmekten çekinmiyor.

Kongre Girişimi taraftarları, Kongre hareketini hangi toplumsal özneye dayandırıyor? Kürt yoksul emekçi köylüleri, farklı etnik kökenlerden Türkiye işçi sınıfı değil, şekilsiz ve karmaşık bir “ezilenler” tarifi hareketin toplumsal dayanağı olarak öne sürülmektedir. Bu “ezilenler” aşuresi içinde etnik ve dinsel mezhep kimlikleri, cinsel kimlikler, ekolojik talep ve hedeflerin sahipleri toplumsal özne olarak öne sürülmektedir. Modern sınıflı toplumlarda temel sınıflar dışında toplumsal kültürel kimliklere dayanan bir devrimci özne tarifinin mümkün ve gerekli olduğunu savunan Kongre Girişimi’nin esin kaynağı, Marksizm-dışı ya da post-marksist düşünürlerdir. Geç-kapitalizm çağında Herbert Marcuse’den bu yana benzer görüşleri savunanların işçi sınıfının devrimci özne olarak toplumsal politik işlevini reddetmeye eğilim gösterdiği, sınıf-dışı kimliklere ve unsurlara ve bunların oluşturacağı şekilsiz koalisyonlara önem atfettiği biliniyor. Benzer görüş yandaşlarının İtalya’da “zeytin dalı” etiketi altında işçi sınıfı siyasal hareketinin Avrupa’daki en büyük örgütlenmesini, İtalya Komünist Partisi’ni tasfiye etmekte rol oynadıkları, bu yoldan giderek İtalya’da Berlusconi hükümetlerinin yolunu açtıkları, yakın tarihin bilinen gerçekleridir. Kongre Girişimi sözcülerinin İtalya’daki “Zeytin Dalı” koalisyonunu örnek alması ve bu örneği izlemesi düşündürücüdür.

Kongre Girişimi, Türkiye’de işçi sınıfı siyasal hareketinin, Kürt ulusal demokratik hareketinin, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti rejiminin eşzamanlı tasfiyesinin planlandığı, bu tasfiye hareketinin emperyalizmin yörüngesinde yürütüldüğü bir dönemece denk düşüyor. Hareket bu kimliğiyle sosyalist harekete hasım bir konumda politika sahnesini zorluyor.