16 Şubat 2011 Çarşamba

CHP’DE LİBERAL YIĞINAĞIN AKIL HOCALARI
Deniz Baykal’ı ve Önder Sav’ı yönetimden uzaklaştıran “faili meçhul” operasyonlar sonrasında, Kılıçdaroğlu çevresinde kümelenen ve örgütteki elebaşılığını Gürsel Tekin’in yaptığı söylenen bir siyaset cuntasının CHP’de liberal bir yığınak oluşturmaya giriştiği gözleniyor. Bu liberal yığınağın unsurlarından biri de, Hurşit Güneş tarafından CHP’ye üye olmaya davet edildiği açıklanan, Sabancı Üniversitesi’nin hangi özenle ve ölçütlerle seçildiği besbelli öğretim üyelerinden, son yıllarda Radikal-Sabah gibi liberal medya organlarının kalem oynatıcılarından ve CIA ajanlarıyla yakın dostluğu dillere düşmüş Hasan Bülent Kahraman’dır.

Bir gazete röportajında, hayran olduğu babasını ve Attila İlhan’ı anlatırken, “zor uzun ve karmaşık sorunları dinler ve bir tek cümle ile… evrenin, insanlığın ve tarihin bütün sırlarını … Bazı insanlar hayatı daha basitleştirmeye, sadeleştirmeye, bazıları ise daha karmaşıklaştırmaya dönük olarak yaşarlar” diye belirttikten sonra, kendisini ikincisini yapanlar grubuna ait olarak tarif ediyor. Siyaset felsefesinde anti-politik bir yaklaşımın, genel olarak felsefede dünyayı anlamanın olanaksızlığını dile getiren bir sofizmin ve eklektisizmin, iktisat ideolojisinde ise politikadan arındırılmış bir ekonomi anlayışını savunan neo-liberalizmin ipuçlarını bu röportajındaki ifadelerinden sezmemek mümkün değil. Bu yazıda, H. B. Kahraman’ın siyaset, sanat, felsefe üzerine malumatfuruşluklarını şimdilik kaydıyla bir kenara (belki Ekin Dergisi’nin gelecek sayılarına) bırakarak ekonomi yönetimine dair vaazlarını kısaca ele alacağız ve yeni CHP’nin akıl hocalarının işaret ettiği yöne ışık tutmaya çalışacağız.
 SOL-LİBERAL YAKLAŞIMIN REÇETESİ: EKONOMİNİN SİYASETTEN ARINDIRILMASI
“Sol” liberal akımın yazarlarından Hasan Bülent Kahraman, 2000-2001 krizin döneminde Radikal gazetesindeki köşe yazılarında krizin yapısal ekonomik nedenlerden çok ekonominin “kötü yönetilmesinden” (yani siyasetten!) kaynaklandığını vurguluyor ve krizin “ekonomiyle siyasetin birbirinden kopmasına, hiç değilse bu kadar iç içe olmaması gerektiğine dönük talepleri beslediğini” ileri sürüyordu. Bu tez, neo-liberalizmin ekonominin kendi başına bırakıldığında serbest piyasanın görünmez eli tarafından kendi kurallarına göre düzenleneceği ve “siyasetin ekonomiye müdahalesinin” ekonomik düzenin işleyişini bozacağı ve aksatacağı varsayımına dayanıyor. Böylece neo-liberalizmin soldaki ve sağdaki savunucuları, “ekonominin siyasettin arındırılması” politikasına krizi gerekçe göstermiş oluyor. (2001 krizinden biyolojik ömrü izin verdiği ölçüde kendisi için yeni bir politik varoluş gerekçesi yaratmaya çalışan Süleyman Demirel’in de ekonominin siyasetten arındırıldığı takdirde krizden pekala muaf tutulabileceğini iddia ettiği unutulmamalı)
Ekonominin siyasetten arındırılması politik önerisinin arkasında burjuvazinin farklı kesimlerinin eli kolu bağlanmadan serbestçe davranabilme isteğinin meşrulaştırılması çabası sırıtıyor. Burjuvazinin iktidar haklarını kimseyle paylaşmaksızın kullanabilme ve özel mülkiyete dayalı yönetme dürtüsünün, sermayenin tarihsel kökenleri kadar eskiye dayandığı biliniyor. Krallık, feodal derebeyleri, hükümetler, rekabet eden diğer burjuvalar ya da piyasayı ele geçirmiş tekeller, yasal ve bürokratik mevzuat, işçiler ve sendikal örgütleri, tarih boyunca, burjuvazinin özel mülkiyete dayalı yönetme ve iktidar haklarını sınırlayan etkenler olarak rol oynamıştır. Ancak burjuvazi türdeş bir toplumsal sınıf teşkil etmediğinden, ekonominin siyasetten arındırılması önerisi, her tarihsel çağda ve her toplumsal bağlamda, bu öneriyi dile getiren burjuva zümresi için farklı anlamların ve içeriklerin dile getirilmesini ifade eder. 1999-2001 krizi sırasında burjuvazinin çeşitli sözcülerinin ve temsilcilerinin paylaştığı “ekonominin siyasetten arındırılması” mesajını bu nedenle dikkatli okumak ve deşifre etmek gerekiyor. Bu mesaj, her dile getirenin ağzında farklı bir içeriğin taşıyıcısı olmakla kalmıyor, mesajı paylaşanların en güçlüsü (yani Türkiye ekonomisinde aslan payını kapmak için pusuya yatmış yabancı sermaye ile en fazla kolkola girmiş büyük yerli sermaye tekelleri) mesajın “uygulanacak” içeriğini belirleyecek bir konumu işgal ediyor.
Hasan Bülent Kahraman türü liberaller, 1999-2001 dönemecinde vülger marksist bir söylem geliştirdi: Krizin tarihsel anlamını, burjuvazinin “ekonomi siyasetten arındırılsın” ortak söylemine gizlenmiş ortak ve tek bir burjuva sınıf çıkarında arayan bu söyleme göre, kapitalizmin şafağında yükselen yeni bir sınıf olarak burjuvazinin feodal aristokrasiye ve krallara karşı yürüttüğü iktidar mücadelesinin gecikmiş bir benzerini, Türk burjuvazisi TC devletine karşı yürütüyordu. Kahraman, Radikal’deki köşe yazılarında, Türk burjuvazisinin 1908, 1923, 1950 ve 1980 siyasal dönemeçleriyle ifade edilen gelişim ve dönüşüm aşamalarında ekonomik gücünü siyasallaştırmak istediğini ileri sürüyordu. Bu yazılarda, 1980’lere dek bürokratik-askeri türk devletiyle uzlaştığı söylenen burjuvazinin Özal ile birlikte devlete karşı özerkleştiği ve ekonominin siyasetten arındırılmasını gittikçe daha güçlü savunur olduğu belirtiliyordu. Kahraman’a göre, devlet bürokrasisinin denetimine ve siyasal müdahaleye karşı burjuvazi kendi içinde ayrışıyordu, büyük burjuvazi “popülist ve kollayıcı” denilen devlet politikalarının kabuğunu yarıyor ve bu gelişme bir bakıma burjuvazinin Batı’daki feodal devlete karşı tarihsel ve toplumsal serüveninin gecikmiş olarak tekrarına örnek oluşturuyordu.
Hasan Bülent Kahraman’ın 2001 krizinin tarihsel anlamına ilişkin görüşleri, marksizmin materyalist tarihsel analizinin vülgerleştirilmesinin tipik bir örneğiydi. Kahraman genç kapitalist toplumların yükselen burjuvazisini geç-kapitalist dünya sisteminin periferik bir halkası olan Türk burjuvazisine rol modeli seçerek daha baştan, incelediği toplumsal-sınıfsal yapıyı, toplumsal ve siyasal aktörleri, tarihsel bağlamı geçersizleştiriyor, böylece varsayımları anakronik ve yüzeysel kalıyordu. Bir yandan burjuvazinin ekonomik gücünü siyasallaştırma çabalarından sözederken, öte yandan da ekonominin siyasetten arındırılmasını savunmasındaki çelişki de dikkatten kaçmıyordu. Ekonominin siyasetten arındırılması söylemini paylaşan Türk burjuvazisinin bütün zümre ve tabakalarını, geç-kapitalizmin 21.yüzyıl başındaki yapılanması ve gelişimi bağlamında büyük sermaye, emperyalizm, yabancı sermaye ve devlet ile ilişkileri içinde incelemek, bambaşka sonuçlar üretmeye aday bir iştir. Ama bu iş, burjuvazinin iktidar çekişmelerine ideolojik politik malzeme sağlamayı meslek kapısı bilen Kahraman gibi liberallerin üstesinden gelebileceği bir iş değildir. Zaten Hasan Bülent Kahraman’ın geçim kapısı, yazılarıyla ahkamlarıyla başarmaya aday olduğu görevin, neo-liberalizmin sol ayağını oluşturarak, burjuvazi içinden despotik devlet yapısına karşı özgürleştirici, demokratik ve sola açık bir dinamik çıkabileceği hayalini yaymak olduğu dikkat çekiyor.  Kahraman ve benzerleri, emekçi muhalefetinin bağımsız gelişme potansiyelini burjuva liberalizminin peşine takmak ve yoldan çıkarmak için marksizmin vülger bir yorumunu üretmeye bel bağlıyor.
Kılıçdaroğlu yönetimindeki Yeni CHP bu seçkinci, tercümeci hatta plajiarist akıl hocalarından medet umuyor!