31 Mart 2010 Çarşamba

ÖRGÜTSÜZ HALKIN ÖNDERLİK ARAYIŞI VE SOL KÜLTÜR

Gelişen eylemler ve toplumda kol gezen ruh hali, Türkiye’de işçi sınıfının, kentli ve köylü halk yığınlarının, öğrenci gençliğin, kürt yoksullarının önderlik arayışını bütün gücüyle hissettiriyor.

Bu arayışın mevcut özel mülkiyet ilişkileri tarihine yaslanan ve sınıflı toplumun egemen ideolojisinin damgasını taşıyan en önemli belirtilerinden biri, farklı siyasal öbeklerde ortaya çıkan önderlere yakıştırılan sıfatlardır. Demirel’e “Baba”, Dursun Karataş’a “Dayı”, Abdullah Öcalan’a “Apo” (ape, yani amca), Atatürk’e “Ulu Önder”, Alpaslan Türkeş’e “Başbuğ” sıfatlarını yakıştıran toplum ve topluluklar, pre-modern (prekapitalist) kültürel ilişkilerden devraldığı aile, aşiret, boy, soy bağlarına yaslanan ve gölgesine sığınılacak önderler peşindedir.

Bunların sağdaki örnekleri bizi şaşırtmaz. Ancak sol ve devrimci örgütlerdeki örnekler üzerinde durmak gerek. Sol ve devrimci örgütlerde kendi gücüne yaslanmayı, bağımsız ve kendi ayakları üzerinde durabilen gelişkin bir komünist kişilik geliştirmeyi ıskalayan, bu hedeflerin gerisinde kalan, hedeflerle olan mesafesini geleneksel özel mülkiyet ilişkilerinden devralınmış kavram ve toplumsal ilişkiler temelinde kurmayı gözeten eğilimlerin ağırlığı düşündürücüdür. Burjuva veya devrimci akımlara mensup siyasal çevre ve örgütlenmelerde ya da sendika ve derneklerde “abi”, “abla”, “başkan”, “reis” örnekleri kol gezmektedir. Sivil toplum içinde (işyerlerinde) “şef”, “patron” örnekleri de unutulmamalı.

İşçi sınıfı sosyalizminin halk kitleleri içindeki öncülük ve önderlik arayışına nasıl yanıt vereceği üzerinde düşünmek gerekiyor. Sözlüğümüze girmiş ve ideolojik bağımsızlığımızı lekelemiş kavramlardan ve ilişkilerden süratle arınmamız gerekiyor. İşçi sınıfı sosyalizminde şeflerin, başkanların, yüce önderlerin, babaların, dayıların, ağabeylerin, ablaların, amcaların, reislerin yeri yoktur. İşçi sınıfı sosyalizminde komünist bilinçli işçinin kendisine düşen görevleri emanet edeceği, kendisine düşen yükümlülükleri devredeceği önderler yoktur. Komünist bilinçli işçi, kendisi yerine düşünen, karar alan, yönetenlere karşı başkaldırıyla işe başlamak zorundadır. Bu sorumluluklarını başkasına devredemez. Komünist bilinçli işçi hiçbir önder tarafından ikame edilemez.

Bu yüzden Komünist Partilerde “Başkan” olmaz, “şef” veya “önder” sıfatları bir tür soyluluk kalıntısı gibi taşınmaz. Sosyalist iktidar mekanizmalarında “rütbeler”, “ünvanlar” bu nedenle arkaik kabul edilir.

1789 Fransız Devrimi, 1917 Ekim Devrimi, 1908-1923 Türk Cumhuriyet Devrimi örneklerinin de gösterdiği gibi, bütün ilerici devrimci toplumsal atılımlar demokratik içeriklerinin derinliği oranında şeflik ve önderlik ünvanlarını reddederek işe başlar. Devrimci atılımların barutunun tükendiğinin ilk belirtileri de, bu arkaik toplumsal ilişkilerin ve ünvanların yeniden tesis edilmesidir.

İşçi sınıfı sosyalizminde esas olan kolektif örgütlülük ilişkileridir, örgüt üyeleri arasındaki ilişkilerde eşitlik ve demokrasinin egemen olmasıdır. İşçi sınıfı sosyalizminin Leninist Parti öğretisinde, temel ilke yoldaşlıktır, önderlik ayrı bir rütbe ve unvan gibi çağrışım yaptığı ve böyle anlaşıldığı ölçüde yanlış, öncülük ya da eşitler arasında önde gitmek olarak anlaşıldığı ölçüde doğru bir kavramdır, yoldaşlar arasındaki eşitlik esastır. Öncülük, eşit hak ve sorumluluklara sahip yoldaşların, mücadelenin herhangi bir anında kendi aralarında veya kendileriyle halk kitleleri arasında oluşması kaçınılmaz eşitsiz gelişmenin aşılmasının devrimci Leninist çözümü olarak anlaşılmalıdır. Bu çözüm işçi sınıfının kolektif üretme, çalışma ve yaşama ilişkilerinden türetilmiştir. İşçi sınıfının toplumsal ilişkilerinde geçerli kolektivizmin temelinde eşitlik, kardeşlik, dayanışma yatar. Usta acemiye öğretir, sağlam olan hastaya yardım eder, bilen bilmeyene yol gösterir, güçlü olan zayıfa destek olur.

Bu ilişkilerin hiç biri, işçi sınıfı içinde ustalara, sağlamlara, bilenlere, güçlülere üstünlük ve rütbe sağlamak için kurulmaz, eşitler arasındaki eşitsizliklerle mücadelenin bir yöntemidir. Bu nedenle Komünist Parti, öncülüğün, ustalığın, sağlamlığın, bilincin, gücün taşıyıcısıdır.

Aynı nedenlerle Komünist Parti işçi sınıfı içindeki eşitsiz ve geri toplumsal ilişkilerle mücadelenin ve başetmenin, arkaik ilişkilere teslim olmamanın aracıdır. Yine aynı nedenlerle, öncülük kendiliğinden harekete özgü geriliklere ve eşitsizliklere müdahale arayışının ifadesidir.

Leninist parti anlayışının deformasyonu iki cephede gerçekleşiyor. Birincisi, devrimci atılım enerjisi tükenen, devrimci barutunu yitiren iktidardaki veya muhalefetteki Komünist ve İşçi Partilerinden kaynaklanıyor. İkincisi burjuva toplumunda yerleşik ve egemen toplumsal ilişkilerden ve buna teslim olmayı ideoloji mertebesinde yeniden üreten kendiliğinden hareketin takipçilerinden ve savunucularından kaynaklanıyor.

İlk grup, işçi sınıfı sosyalizminde her türlü reformizmin, revizyonizmin Leninist parti anlayışını bozması, içini boşaltması biçiminde örnekleniyor. İkinci grup, anarşist, devrimci-demokrat eğilimlerde Leninist öncülüğü dışarıdan reddetme ve öncülük aleyhtarlığı biçiminde gözlenebiliyor. Leninist Parti anlayışına içerden karşı çıkanların da kaçınılmaz olarak en sonunda bu durağa vardıkları ve Leninist öncülüğe aleyhtarlığı benimsedikleri görülüyor. Her iki gruptakiler de burjuva toplumunda yerleşik ve egemen eşitsizlik ilişkilerine teslimiyetin savunuculuğunu üstleniyor. Ortak yanları, Leninist öncülüğü reddetme, gereklerini yerine getirmeme, deforme edilmiş Parti ve Örgüt anlayışlarını Leninist Öncü yerine ikame etme eğilimidir.