1
MAYIS’IN BUGÜNKÜ ANLAMI VE KAPSAMI ÜZERİNE
1 Mayıs işçi sınıfının uluslararası birlik mücadele ve
dayanışma günüdür. Dünya çapında ve Türkiye ölçeğinde işçi haklarına yönelik
büyük saldırılar gündemdedir. Saldırılara karşı dünyada (son örnek Fransa)
kitlesel protesto dalgası devam ediyor. Türkiye’de ise kıdem tazminatı hakkının
gaspedilmesi, esnek çalışma ve kiralık işçi uygulaması dayatmaları, iş
güvencesinin son kırıntılarının yok edilmesi yakın tehlikedir. Ücretlerin
düşürülmesi ve sendikal hakların kullanılamaz hale getirilmesi yönündeki baskı,
hükümet ve burjuvazi işbirliğiyle yürütülüyor. Türkiye işçi sınıfının tek tek
işyerlerinde devam eden sendikal örgütlenme hakkı temelindeki eylemleri ise
(son örnek Yeni Çeltek madencileri) bölünmüş ve birbirinden yalıtılmış bir
zeminde cereyan ediyor. Halkı terörize eden savaş koşulları, polis şiddeti ve
sağda solda patlatılan bombaların yarattığı iklim, 1 Mayıs’a giden süreçte işçi
haklarının meydanlarda birleşik ve güçlü kitlesel gösterilerle
seslendirilmesini zorlaştırıyor.
İşçi sınıfının sendikal ve siyasal örgütleri, 1 Mayıs
sürecini dağınık ve bölünmüş bir ortamda karşılıyor. İşçi sınıfını bugün
felceden etkenler sadece hükümetin baskı ve şiddet politikasından, savaş
koşullarından ve burjuvazinin topyekün saldırı tehdidinden ibaret değildir.
İşçi sınıfının iradesinin kırılması ve bölünmesi, işçi sınıfına egemen olan
burjuva ideolojisinin ve siyasetinin etkinliği ile doğrudan bağlantılıdır. İşçi
ve emekçilerin kitlesel sendikal ve mesleki örgütlenmelerinin çoğunluğu işçi düşmanı
gerici ideolojik ve siyasal zihniyetin denetimi altındadır, direnç gösterenleri
ise aynı gerici zihniyetin tehdidi veya tesiri altındadır. Bütün iktidarı ele
geçirme peşindeki saray otokrasisi, son direnç mevzilerini de teslim alma
amacıyla hareket ediyor. Siyasal cephedeki dağınıklık ve bölünmüşlük, sendikal
ve mesleki örgütlerde hüküm süren irade kırılmasını tamamlıyor.
Taksim tartışması ve 1 Mayıs’ın nerede nasıl
gerçekleşeceği konusundaki kafa karışıklığı, tasvir edilen bu koşullarda
gerçekleşiyor. İşte böyle bir ortamda, 3 yıl önce yani 2013'te 1 Mayıs için
yapılmış ve bugün doğruluğu ve haklılığı çok daha geniş bir zeminde paylaşılmış
ancak gerekleri henüz yeterince hayata geçirilmemiş değerlendirmemizi aşağıda
bir defa daha değiştirmeden aynen yayınlıyoruz.
1 Mayıs’lar Türkiye’de sosyalist hareketin ve işçi
sınıfının gündeminde her zaman toplumsal ve politik açıdan önemli günler oldu.
Uluslararası hareketle birleşerek oradan güç devşirme, politik ve ideolojik
kimlik beyanı üzerinden sosyalist kadroların ve etkiledikleri kitlelerin
örgütlü irade etrafında konsolidasyonu, burjuva hükümetlerle ve devletle
siyasal hesaplaşma, sınıf mücadelesinin gündemini kitlelere taşıma, sınıf
mücadelesine sosyalist siyaseti aşılama, propaganda, devrim provası gibi nitelikler
1 Mayıs’lara yakıştırıldı.
Dünya çapında en büyük 1 Mayıs
gösterilerinin yapıldığı merkezlerin başında İstanbul Taksim 1 Mayıs alanının
gelmesi bu açıdan dikkat çekicidir. Sosyalist ve devrimci hareketimizin görünür
politik ve toplumsal etkinlik düzeyini kat kat aşan, belki de gizilgücünü
(potansiyel kapsamını) gösteren bu durum, Türkiye’nin emperyalist zincirin
zayıf halkalarından biri olduğu ve devrimci durumun baş gösterebileceği ülkeler
arasında ön sıralarda yer aldığı tezlerini doğrular gibidir.
Türkiye 1 Mayıs’larının
gelenekselleşmiş özelliklerinden biri, İstanbul Taksim alanına egemen olma
çabalarının her 1 Mayıs günü zirveye çıkmasıdır. Bu boşuna değildir, zira
Taksim İstanbul’un hatta Türkiye’nin siyasal akropol (siyasal
iktidarın simgesel zirvesi) haline dönüşmüş meydanıdır ve tarihte binlerce kez
tanık olunmuş akropolü ele geçirme kavgası burjuvazinin devlet
güçleriyle girişilen şiddetli bir mücadeleye sahne olan bu meydan çevresinde de
37 yıldır devam edegelmiştir. Taksim alanına egemen olma kavgası, alanın isminin 1
Mayıs Alanı olarak konulması dahil ideolojik ve siyasal bütün
cephelerde sürmüştür.
Burjuvazinin farklı hükümetlerinin on yıllardır 1 Mayıs
gösterileri karşısında kapıldığı telaş, yasaklamalar, baskı ve tutuklama kampanyaları,
toplu katliam, polis şiddeti ve provokasyon denemeleri işe yaramamış, tersine
her engelleme girişimi bir sonraki 1 Mayıs’ın daha büyük bir meydan okumaya
dönüşmesini engelleyememiştir.
2010’lu yıllar itibarıyla varılan
bugünkü aşamada, Taksim Meydanı “1 Mayıs Alanı” olarak işçi sınıfı
hareketinin ve solun kazanımları hanesine yazılmış bulunuyor. Bu kazanımın 37
yıllık zorlu bir mücadele ve onlarca can fedası pahasına gerçekleştiği
unutulmamalıdır.
Öte yandan, burjuvazinin siyasal
egemenliği süregitmektedir. Bu tarihsel koşullardan hareketle yaklaşıldığında,
1 Mayıs’a ilişkin kazanımlarımızın gözleri karartmaması, bugünkü görevlerimize
ilişkin tutarlı bir bakışa engel olmaması beklenir. Nitekim burjuvazinin
siyasal egemenliğinin devam ettiği koşullarda ülkenin siyasal akropol simgesi
meydanını bir günlüğüne ele geçirmiş olmamızın önemi olsa da, bu önem esasen akropolü
fethetmenin kapsamı, kalıcılığı ve ülke çapındaki sınıf mücadelesinin nihai
zaferine kadar yaygınlaştırılabilme niteliği tarafından belirlenecektir. Aksi
takdirde burjuvazinin karşı saldırıya geçmek için duraksamayacağı, bütün
fırsatları kullanacağı, her türlü yönteme başvuracağı bellidir.
Bırakalım bir günlüğüne Taksim
Alanı’nı ele geçirmeyi, dünyanın üçte birinde sosyalizmin bayrağının muzaffer
yükselişinin üzerinden daha 40 yıl geçmeden, sosyalist sistemin bile
burjuvazinin uluslararası saldırısı karşısında nasıl tutunamayıp yıkıldığını ve
ele geçirilen iktidar mevzilerini yitirdiğini unutmuş olamayız.
İşçi sınıfı hareketi ve örgütlü
sosyalist siyasal güçler hem dünyada hem ülkemizde 37 yıl öncesine göre daha
geriye düşmüş bulunmaktadır. Şu halde, bugünkü tarihsel koşullarda, 1 Mayıs’a
ilişkin görevlerimizin anlamı ve kapsamı üzerine yeniden düşünmeye başlamamızın
zamanıdır.
1 Mayıs 2013’de işçi sınıfı
hareketinin ve devrimci sosyalist siyasal güçlerin yeni bir başlangıç yapması
zorunludur. 38 yıl önce kitlesel toplantılarla ve mitinglerle
başlatılan süreç 1 Mayıs Alanı olarak Taksim’in kazanılmasıyla son bulmuş olsa
da bu kazanım işçi hareketinin gündemindeki ağır sorunların ve zorlu görevlerin
üstünü örtmemelidir. İşçi hareketi bugün ağır bir saldırı altındadır. Üstelik
bu saldırı halkın tamamını, ülkeyi ve bölgeyi hedef alan büyük bir emperyalist
saldırıyla kolkola yürümektedir. Sendikaların tabanı ve örgütlü mücadele
güçleri aşınmıştır, tavanları ise işçi düşmanlarının (ve en iyimser
değerlendirmeyle işçi sınıfının akılsız titrek dostlarının) elindedir. İlerici
yurtsever sol güçler, işçi sınıfı sosyalizmi, siyasal gücünden ve toplumsal
etkisinden çok şey yitirmiştir. Bugünkü tarihsel koşullarda görev, işçi sınıfı
hareketinin diri ve örgütlü odaklarına, mücadeleci işçi havzalarına güç vermek,
işçi sınıfı hareketinin acil gündemine sahip çıkmak, ilerici yurtsever sol
güçlerin ve işçi sınıfı sosyalizminin buralardan hareketle taş taş örülmesine
öncülük etmektir.
1 Mayıs 2013’de yeni bir
1 Mayıs geleneğini başlatmak üzere kolları sıvama çağrısı yapmalıyız!
Kıdem tazminatı hakkının
gasbedilmesine karşı, işsizliğe karşı, taşeron düzeninde çalıştırılmaya karşı,
iş güvenliği için, çalışma saatlerinin kısaltılması için, sendikal örgütlenme
hakkına sahip çıkmak için, emeklilik haklarımızın korunması ve geliştirilmesi
için, işçi düşmanı–halk düşmanı–ülke düşmanı AKP hükümetinin acilen yıkılması için
1 Mayıs bayraklarımızı işçi havzalarından yükseltelim!
1 Mayıs geleneğini görev savma ve
kolaycılık şampiyonlarının elinden kurtaralım!