19 Temmuz 2014 Cumartesi

ROJAVA DEVRİMİ VE IŞİD SALDIRILARI

KOBANE'YE YÜRÜYEN KİTLEYE SALDIRI:

ÇOK SAYIDA YARALI VAR


 
Sınırdaki birinci telleri kaldıran kitlenin, mayınlı arazinin de bulunduğu ikinci tellere doğru yöneldiği ileri sürülüyor. Yürüyüşe geçen kitleye asker ve polislerin gaz bombalarıyla saldırdığı, saldırı sonucu yaralıların olduğu bildirilirken, bir grup gencin sınırı aşarak Kobanê'ye geçtiği açıklandı.
 
Sınır hattında çatışmalar sürüyor... Bu arada binlerce kişi de Kobanê tarafında bekleyişte... 
 
Kaynak: Fıratajans.com

8 Temmuz 2014 Salı

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ ÜZERİNE


CUMHURİYETİN  BAŞKANI OLABİLİR Mİ?

Cumhurbaşkanı seçiminin  halkoyu ile yapılması, demokratik bir gelişmenin kanıtı olarak savunuluyor. TBMM içinde en az 20 vekil tarafından önerilecek adayları belirlemek ve seçtirmek için burjuva partileri arasında heyecanlı bir yarış sürüyor ve  adaylar üzerine tartışmalar devam ediyor.  Devam eden tartışmaların cumhuriyet denilen siyasal rejimin temel niteliklerine aykırılığı üzerinde duran ise yok.

Cumhuriyet rejimleri, kapitalizmin şafağında, halk güçlerinin feodal aristokrasinin yönetimine karşı başkaldırısıyla, devrimci ayaklanmalar sonucunda kuruldu. Bu ayaklanmalar sonucunda feodal saltanat rejimleri kısmen veya tamamen yıkıldı. Burjuva devrimlerinin siyasal programı, yönetimin halkın seçtiği meclislere devredilmesini öngördü. Kralların kelleri uçuruldu, padişahlar  sürgüne gönderildi. İktidar sahibi olarak kralların yetkileri ilga edildi veya sınırlandı. Devletin başı olarak kralların, padişahların, halifelerin yetkilerinin tümden kaldırılması sonrasında,  iktidarı devralan meclis yönetimleri cumhuriyet rejimlerinin ideal siyasal biçimi oldu. Saltanat rejiminin tarihsel bir kalıntısı olarak cumhurbaşkanlığı kurumu, meclis içinden seçilen, gerçek iktidar olmaktan çok devletin birliğini temsil eden bir protokol kurumuna dönüştürüldü. Bazı ülkelerde tarihsel geleneklere ve toplumsal güçler dengesine bağlı olarak meşruti monarşik düzenin yerleştiği örneklerde bile varlığı devam eden krallık kurumu tıpkı cumhurbaşkanlığı gibi temsili bir nitelikten ibaret kaldı.

Özetle, ister cumhurbaşkanlığı  biçiminde olsun, isterse meşruti krallık biçiminde olsun, devlet başkanlığı makamı simgeseldir, cumhuriyet rejiminin temel niteliklerinden biri değildir, saltanat rejiminin tarihsel bir kalıntısıdır, atrofiye uğramış  (işlevsizleşmiş, büzülmüş, içe kapanmış, yetkisizleşmiş) bir devlet organıdır.

Değişme , kapitalizmin gericilik çağında başladı. Burjuvazinin egemenliği giderek daha gerici ve baskıcı siyasal egemenlik biçimlerine ihtiyaç duymaya, imparatorlara, diktatörlere, başkanlık rejimlerine dayanmaya yöneldi. İktidar yetkileri önemsizleşmiş ve temsili niteliğe dönüşmüş eski saltanat biçimleri tarihin küflü çekmecelerinden çıkarılmaya, “modern krallar” ve “güçlü başkanlar” üretilmeye başlandı. Plebisit veya halkoyu gibi maskaralıklarla “yeni krallara” (başkanlara) güç nakledilmesine, meclislerin iktidar yetkileri ise tırpanlanmaya  gidildi. Bu gerici siyasal sürecin burjuva devrimlerinin tarihsel mirasıyla, cumhuriyet rejmiyle ilgisi yoktur. Cumhuriyetin başkanı olmaz. Cumhurbaşkanının halkoyuyla seçilmesi tarihsel olarak çağdışıdır!

SORUN ADAYLARIN
NİTELİĞİNDEN VE
SEÇİMİN BİÇİMİNDEN
İBARET Mİ?

Cumhurbaşkanlığı seçiminde birbirine benzer gerici adayların öne çıkması, cumhurbaşkanlarının yetkilerinin ve halkoyuyla seçiminin yarattığı iktidar gücünün meclis karşısında güçleniyor olması, adayların meclis içinde oluşmuş anti-demokratik sözde çoğunluk içinden belirlenen bir siyasi oligarşi tarafından saptanması, bu seçimi demokratik bir uygulama olmaktan çıkarıyor, cumhuriyet rejiminin temel niteliklerine ters düşen bir  padişah seçimine indirgiyor.

Şirketlerde yönetim kurulu başkanı seçimine veya saltanat rejimlerinde kral tayinine benzer bir süreçle yüzyüzeyiz. Buna karşı ne yapılabilir?

Cumhuriyetçi cephenin burjuva– küçük burjuva kanadında düşünüldüğü gibi “daha cumhuriyetçi” bir aday seçimi, seçenek olabilir mi?

Böylesine gerici ve çağdışı bir sürecin meşruiyetini kabullenmek ve böylesine anlamsız bir seçime katılıp gericiliği meşrulaştırmak kabul edilebilir mi?

Anlaşılıyor ki cumhuriyetçi cephenin muhalif kanadı da cumhuriyet rejiminin tarihsel niteliklerine aykırı bir çizgiyi izliyor.

Cumhurbaşkanlığı kurumunun tarihsel olarak tasfiyesini ve sosyalist bir halk cumhuriyetinin  kurulmasını öngörmeyen bir cumhuriyetçilik bugün artık tarihsel olarak kadük bir siyasal anlayışın ifadesidir.

Cumhuriyet ancak sokağa çıkan ve başkaldıran halkın eliyle kurulabilir. Cumhuriyet, bir başkana ihtiyaç duymayan rejimin adıdır.

YAYIN KURULU

TAŞERONLAŞMAYA KARŞI ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ'NDE EYLEM


TAŞERON ÖLÜMDÜR, YASAKLANSIN!

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi Poliklinikleri önünde bir araya gelen sağlık çalışanları adına basın açıklaması yapıldı. Adana Tabip Odası  Genel Sekreteri Prof. Dr. Mehmet Özalevli  tarafından okunan açıklamayı aşağıda sunuyoruz. 

Soma’da resmi rakamlara göre 301 maden emekçisinin hayatını kaybettiği büyük işçi kıyımının üzerinden bir ay geçti. Bir kez daha gördük, sermayenin sınırsız kar hırsı işçilerin kanıyla, canıyla palazlanıyor. Bir kez daha gördük, sınırsız kar hırsı taşeron düzeniyle katmerleniyor. 

Yıllar önce Sağlık Bakanlığı bir taşeron bakanlığına çevrilirken bizler bu kuralsız, güvencesiz çalıştırma biçimine itiraz etmiştik. Hükümetin Sağlıkta Dönüşüm programına karşı verdiğimiz uzun ve meşakkatli mücadelenin sloganlarından birisi de “Sağlıkta taşeron ölüm demektir” idi. Gelinen noktada taşeron çalışma Türkiye’de çalışma hayatının kanayan bir yarasına dönüştü. Yıllardır inşaatlarda, tersanelerde gün be gün gelen iş kazaları haberleri ve son olarak Soma’da her birimizi yasa boğan 301 insanımızın hayatına mal olan katliam itirazımızın ve tespitimizin haklılığını bizlere gösterdi.

Biz sağlık örgütleri yaşanılan tüm facialardan sonra bu vahşi ve kuralsız çalışma düzeninin ortadan kaldırılması, taşeron çalışmanın yasaklanması sonucunu çıkarttık. Fakat hükümet bu manzaradan aksi bir sonuç çıkararak taşeronu kaldırmak yerine başta kamu hizmetleri olmak üzere yaşamın her alanında yaygınlaştıracak bir yasayı gündeme getirdi. Bakanlar Kurulu tarafından 30 Mayıs’ta içinde maden işçilerinin çalışma koşulları ve “alt işveren” uygulamasına dair düzenlemelerin yer aldığı “İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” olarak geçen bir “torba yasa” TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’na gönderildi.  

Söz konusu yasa taslağında maden işçilerinin çalışma koşullarına dair kısmi iyileştirmeler bulunmakla beraber 650 bini kamuda çalışan 1 milyon yüz bin taşeron işçiyi ilgilendiren çalışma yaşamına dair düzenlemeler de bulunuyor. Tasarı taşeron işçilerin iş güvencesi, işçi sağlığı güvenliği sorunları ile sendika ve toplu sözleşme hakkına dair yaşadığı sıkıntıları çözmek yerine kamu kurumları başta olmak üzere her alanda taşeronun önünü açacak nitelikte düzenlemelere sahip. Yasaya dair temel itiraz noktaları üç işçi konfederasyonu tarafından hükümete iletilerek bu konuda kısmi geri adım attırılması sağlandı. Fakat yasanın ruhunu oluşturan taşeron çalışmayı kamuda başat çalışma biçimi haline getiren düzenlemelerde bir değişiklik yok. 

Bu düzenlemeden en çok da 150 binden fazla taşeron işçi ile sağlık ve sosyal hizmetler alanı etkilenecek. Sağlıkta dönüşüm programı ile sağlık hizmeti paralı hale getirilip, özelleştirilmişti. Bu piyasalaştırma dalgası sağlık emekçilerinin güvencesizleştirilmesiyle kol kola yürümüştü. Şimdi çıkarılmak istenen yasa ile sağlık emekçilerinin geleceği ve halkın sağlığı taşeron şirketlerin insafına terk ediliyor. 

Yeni yasayla iktidar taşeron çalışmayı yerleşik hale getiriyor, yıllardır sağlık alanında tümüyle yasadışı biçimde yaygınlaştırılan taşeronlaştırmaya yasal kılıf hazırlanıyor. Bu Yasa tasarısı ne anlama geliyor? 

Yıllardır taşeron işçiye müjde, kadro haberleri ile gündeme gelen yasada taşeron işçilerin iş güvencesine dair hiçbir düzenleme yok. Kamuda çalışan işçilere kadro söylentileri ile pazarlanan yasada buna dair hiçbir ifade yer almamaktadır.  

Yasa, taşeron işçilerin her işçinin iş kanunundan doğan mevcut haklarını bir yenilikmiş gibi sunarken, başta sendika ve toplu sözleşme hakkı olmak üzere taşerona karşı temel savunma araçlarını da ellerinden alınıyor almaktadır. 

Yasa taşeron işçilerin kadro ve iş güvencesine dair temel umudu olan muvazaa tespitini uzatarak zorlaştırıyor.  

Yasa ile birlikte sağlık çalışanları açlık sınırı altında sendikasız bir şekilde çalıştırılmaya devam edecek, iş güvencesinden mahrum kalacaktır. 

Yasa ile birlikte sağlık hizmeti üretim süreci ihale masalarının konusu olacaktır. Çünkü hastanelerin dezenfeksiyonundan, servis hizmetlerine, tıbbi sekreterlikten laboratuvar hizmetlerine kadar tüm hizmetler ihaleye çıkarılacaktır. Tek amaç, ucuz ve güvencesiz işçiliktir. Her şey “maliyet unsuru”! 

Çok tehlikeli iş yeri statüsünde olan hastanelerde, iş güvenliği önlemleri kâğıt üzerinde bırakılıyor. Taşeron şirketlerin keyfi bildirimleri esas alındığı için birçok işyerinde sağlık hizmeti veren emekçiler sağlık çalışanı olarak tanımlanmıyor. Özel koruma ve çalıştırma düzeneklerinden yararlanamıyor. 

Sağlık çalışanlarının geleceği ve hastalarımızın sağlığı taşeron şirketlerin üç kuruşluk karı için akıl almaz oyunlarına kurban ediliyor. 

İktidarı döneminde taşeron işçi sayısını neredeyse on katına çıkaran AKP hükümeti, Türkiye’yi bir taşeron cumhuriyeti yapmak için bir adım daha atmıştır, bu uğurda halkın sağlığını tehlikeye atacak kadar da gözünü karartmıştır.  

Bizler bu ülkede sağlık ve sosyal hizmeti üreten emekçiler olarak insanca yaşam ve güvenceli iş talebimiz için mücadeleye devam edeceğiz. Halkın sağlık ve sosyal hizmet hakkı için ve biz sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin insanca koşullarda yaşayıp çalıştığı bir ülkede yaşamak için AKP’nin torba yasasına ve sağlıkta taşerona hayır diyoruz! 

İNSAN İHALEYLE ÇALIŞTIRILMAZ!

SAĞLIKTA TAŞERON OLMAZ ! 

Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Türk Tabipleri Birliği
Türk Dişhekimleri Birliği
Türk Hemşireler Derneği
Ebeler Derneği
Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği
Türk Medikal Radyo Teknoloji Derneği

6 Temmuz 2014 Pazar

AVRUPA KOMÜNİST VE İŞÇİ PARTİLERİ UKRAYNA OLAYLARI HAKKINDA UYARIYOR!


 

Ukrayna’da geçtiğimiz aylarda yaşanan Batı yanlısı darbe sonrası  hızlanan gerici-faşist operasyonlara karşı çeşitli ülkelerin komünist ve işçi partileri Yunanistan Komünist Partisi (KKE) ve Almanya Komünist Partisi (DKP) önerisiyle biraraya gelerek uyaran, direnme çağrısı yapan bir metni imzaladı.

 


 
Aşağıda bu metni yayınlıyoruz.
 
Ukrayna’da yaşanan son gelişmeler, Batı medyasında tarif edildiği üzere sözümona “devrimcilerin” işi ya da “demokrasinin zaferi” değildir. Tersine , bizzat Ukrayna halkını tehdit eden büyük bir tehlikenin habercisidir.

Gerici politik güçler, Nazilerin ideolojik torunları, ABD ve AB yardımıyla su yüzüne çıkmıştır. Hasımlarının binalarını basan ve tahrip eden, politik takibat ve soruşturmalara yönelen bu güçler, partileri özellikle de komünist örgütlenmeleri yasaklamayı, Rusça konuşan nüfusa rağmen ırkçı yasalar dayatmayı hedefliyor ve AB’nin küstah politik desteğiyle son 20 yıldır Avrupa’ya dahil olmuş Baltık ülkeleri hükümetlerinin yolundan gidiyor.

Bu açıklamaya imza atan Komünist ve İşçi Partileri olarak,

Ukrayna komünistleriyle, özellikle de Lenin’e ait ve diğer anti-faşist Sovyet simgesi anıtları savunmak üzere sokaklara dökülen, bu nedenle tarihin ideolojik temizliğine kalkışan milliyetçi-faşist silahlı grupların hedefi haline gelenlere destek ve dayanışmamızı ifade ediyoruz.
 
Ukrayna’nın içişlerine küstahça karışan ABD ve AB hükümetlerinin silahlı faşist gruplara verdikleri desteği kınıyoruz, 2. Dünya Savaşı’nın sonuçlarıyla hesaplaşmayı gözeten ve  anti-komünizmi resmi bir siyasete dönüştüren tarihsel rövanşizmi reddediyoruz. 
 
Faşist grupların güzellenmesini, kriminal ideolojilerinin ve faaliyetlerinin aklanmasını , Ukrayna halkının bölünüp birbirine düşürülmesini, Ukrayna’nın Rusça konuşan halkı aleyhine politik takibat yürütülmesini Kabul edilemez buluyoruz.  
 
Oportünist güçlerin ”daha iyi bir AB”,  “Ukrayna ile AB arasında daha iyi bir anlaşma” hayalleri yayan tutumlarını tehlikeli buluyoruz. AB, bütün kapitalist devletler arası birlikler gibi yağmacı bir ittifaktır, aşırı-gerici bir niteliğe sahiptir, halktan yana değişemez, işçilerin, halkın hakları aleyhine iş görmektedir, halklara düşmanlık etmeye devam edecektir.  
 
Ukrayna’daki gelişmelerin ABD ve AB’nin müdahale girişimleriyle ve bu güçlerin Rusya ile pazarların, hammadde kaynaklarının ve nakil hatlarının denetimi için yürüttükleri şiddetli rekabetle yakın bağlantısı vardır, Ukrayna halkının çıkarları, bütün diğer Avrupa halkları için de geçerli olduğu üzere, şu ya da bu emperyalist güçle veya şu ya da bu yağmacı ittifak ile yanyana gelmekte yatmıyor.
Ukrayna işçi sınıfının ve halk güçlerinin çıkarları, bölücü-milliyetçi ikilemlerin tuzağına düşmekten sakınmakta ve etnik, dil farklılığı, dinsel inanç kökenlerinden kaynaklanan çatışmalardan uzak durmakta, ortak sınıf çıkarlarına öncelik vermekte, sınıf mücadelesi çizgisinde haklarını savunmakta ve sosyalizmi amaçlamakta yatıyor.
Şimdi, her zamankinden daha fazla, sosyalizmin zamanıdır ve sosyalizm gereklidir. Kapitalist devletler arası bütün birliklere karşı , kar temelinde değil işçilerin ihtiyaçları temelinde işleyen bir ekonomi ve toplum için mümkün tek perspektif budur.

Arnavutluk Komünist Partisi
Cezayir Demokrasi ve Sosyalizm Partisi
Bahreyn Demokratik İlerici Kürsü
Bengaldeş İşçi Partisi
Brezilya Komünist Partisi
Britanya Yeni Komünist Partisi
Bulgaristan Komünist Partisi
Bulgar Komünistleri Partisi
Kanada Komünist Partisi
Hırvatistan Sosyalist İşçi Partisi
Danimarka’da Komünist Partisi
Danimarka Komünist Partisi
Alman Komünist Partisi
Gürcistan Birleşik Komünist Partisi
Yunanistan Komünist Partisi
İrlanda Komünist Partisi
İrlanda İşçi Partisi
Ürdün Komünist Partisi
Malta Komünist Partisi
Meksika Komünist Partisi
Halkçı Sosyalist Parti- Ulusal Politik İttifak- Meksika
Holanda Yeni Komünist Partisi
Norveç Komünist Partisi
Pakistan Komünist Partisi
Filipinler Komünist Partisi (FKP-1930)
Polonya Komünist Partisi
Rusya Federasyonu Komünist Partisi
Rusya Komünist İşçi Partisi
Sovyetler Birliği Komünist Partisi
Sırbistan Komünistleri
Yugoslavya Yeni Komünist Partisi
Slovakya Komünist Partisi
İspanya Halkları Komünist Partisi
Sri Lanka Komünist Partisi
Sudan Komünist Partisi
İsveç Komünist Partisi
Suriye Komünist Partisi
Türkiye Komünist Partisi
Venezuela Komünist Partisi
Ukrayna Komünistleri Birliği
Avusturya İşçi Partisi
Bulgar Komünistleri Birliği
Danimarkalı Komünist Partisi
Komünist İşçi Partisi- Barış ve Sosyalizm için, Finlandiya
Fransa’da Komünist Diriliş Kutbu
Fransa Devrimci Komünistler Birliği
İtalya Komünist Partisi
Moldova Halk Direnişi
Komünist Parti, İsveç

26 Ocak 2014

Kaynak: Solidnet