29 Haziran 2014 Pazar

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNDE SOSYALİST TAVIR


CUMHURİYETİN CENAZE TÖRENİNDE
NE YAPMALI?

Mecliste temsil edilen düzen içi hükümet ve muhalefet kanatlarının halka padişah/halife seçtirme çabası, emperyalist ve işbirlikçi sermaye zümresinin siyasal özlemlerinin denk düştüğü gericiliğe karşı nasıl mücadele edileceği sorusunu gündeme getiriyor. Haziran 2013 “Gezi” ayaklanmasından bu yana yaşanan gelişmeler, burjuvazinin denetimindeki bugünkü meclisin ve hükümetin bütün meşruiyetini yitirdiği koşullarda işçi sınıfına ve halk güçlerine mümkün tek çıkış yolunu gösteriyor: Devrimci başkaldırı!

Burjuvazinin temsilcileri, cumhuriyet rejiminden vazgeçtiğini açıkça beyan ediyor. Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimi, burjuva cumhuriyetinin cenaze törenidir.

İşçi sınıfı ve halk güçleri burjuva cumhuriyetinin cenaze töreninde yer almayı ve otokrasinin temsilcileri arasında seçim yapmayı reddetmeli, oligarşik sermaye zümresine karşı sosyalist bir cumhuriyet kavgasının bayrağını yükseltmeyi savunmalıdır.    

GHA YAYIN KURULU

BAŞKANLIK SEÇİMLERİNDE CHP VE MHP ORTAK ÇATI ADAYI


EKMELEDDİN İHSANOĞLU:
BİR ANGLO-AMERİKAN-SUUDİ ORTAK YAPIMI

Rejim krizi, hem hükümet hem burjuva muhalefet saflarında birbirine benzer kavramlarla ve kimliklerle derinleşiyor.  

Kavramlardan biri “çatı” söylemidir. Siyasete burjuva müdahalesinin araçlarından biri olarak “çatı” partisi kavramının son yıllarda rejimin dayanağı haline getirilmek istenen “sol” üzerinde denendiği biliniyor. Meşhur “çatı” partisi projesinin sosyalist hareketin bağımsız bir güç olarak rejim krizinde sermaye egemenliğini tehdit edecek bir odak olmasını engellemeyi amaçladığı fark edilmişti. Sermaye egemenliğinin eksikliğini hissettiği meşruiyeti bu yoldan devşirmeye çalıştığı artık anlaşılmış olmalıdır. Geçmişte ANAP’ın, bugün AKP’nin burjuvazinin “çatı” partileri olarak kurgulandığı gibi,  CHP de bir “çatı” olmak peşindedir. Burjuva muhalefetinin HDP, Milli Merkez, İP etrafında “çatı” oluşturma girişimleri de aynı anlayışın uzantısıdır.  

Dikkat çeken bir başka unsur, sermaye egemenliğini otokratik biçimler altında yeniden inşa edecek gerici kimlikler etrafında  halk güçlerine boyun eğdirme çabasıdır.

Emperyalizmin mutemeti, sermaye sınıfının azgın ve gerici yobaz temsilcileri bu kimliklere örnektir. AKP’nin Tayyip Erdoğan’ı karşısında onun ikizi Ekmelettin İhsanoğlu’nun CHP ve MHP elbirliğiyle halka dayatılması, burjuvazinin seçeneksizliğini göstermesi bakımından ilgi çekicidir.

Bir Anglo-Amerikan-Suudi ortak yapımı olduğu rahatlıkla söylenebilecek İhsanoğlu, yobazlıkta gericilikte, Tayyip Erdoğan’a denk düşecek niteliklere sahiptir. Daha şimdiden özellikleri ortaya çıkan bu cumhuriyet düşmanı kişilik, burjuvaziye pek yakışmaktadır.

İşçi sınıfının ve halk güçlerinin devrimci bir muhalefete yönelmek ve cumhuriyeti sosyalist devrim hedefiyle yeniden kurmak dışında bir siyasal çıkış yolu kalmadığına kitleleri ikna etme konusunda yolumuz açılmıştır.

BAŞKANLIK CUMHURİYETE AYKIRI BİR KURUMDUR


HALKOYU İLE PADİŞAH SEÇİMİ

2014 Ağustos ayı içinde halkoylamasıyla yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri rejim krizi dinamiklerini kızıştırmaya aday bir dizi tartışmanın konusu olmaya devam ediyor. Son olarak CHP ve MHP tarafından Cumhurbaşkanlığı için ortak adayı olarak İslamcı kimliğiyle tanınan ve İslam Konferansı Örgütü genel sekreterliğine AKP hükümeti tarafından atandığı bilinen Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adının ortaya atılması bunun yeni bir örneği olacaktır.

Cumhurbaşkanı’nın halkoyuyla seçilmesinin Türkiye yakın siyasal tarihindeki tek örneği, 1983 anayasa oylamasıyla birlikte plebisit yöntemiyle tek aday olarak oya sunulan Kenan Evren’dir.  Parlamentoyu faşist askeri diktatörlüğün “incir yaprağı” derekesine düşüren ve Cumhurbaşkanlığı’nı siyasal karar otoritesi olarak meclisin üstüne çıkaran 12 Eylül rejimi, şimdi birbirine benzer iki aday arasındaki bir yarışmanın  sonucuyla diriltilmek isteniyor.

Siyasal bilimler tarihi açısından bakıldığında, Cumhurbaşkanlığı kurumu anakronik (çağ dışı) bir krallık/padişahlık kalıntısıdır. Cumhuriyet rejiminde esas karar organı meclistir. Cumhurbaşkanlığı kurumu, krallık/saltanat rejiminin kalıntısı olarak en fazla temsili bir niteliğe sahip olabilir. 2014 Ağustos seçimlerine bir başkanlık rejimine geçiş tartışmasının eşlik etmesi, cumhuriyet düşmanlarının, hilafet ve saltanat özlemcilerinin başkanlık rejimi isteğini açıkça telaffuz etmesi, düpedüz gericilik tehlikesinin kapıya dayandığını gösteriyor.  Birbirinin ikizi adaylarla girilecek bu halkoylaması, meclisteki bütün partilerin elbirliğiyle bu gericiliğin suç ortağı olduğunu, otokratik bir rejim peşinde koştuklarını kanıtlıyor. 

 

 

19 Haziran 2014 Perşembe

IŞİD MUSUL KONSOLOSLUK BASKINI

HERKESİN BİLDİĞİ AMA SÖYLEMEDİĞİ GERÇEK:
IŞİD KARARGAH MERKEZİ: ANKARA

Irak-Şam İslam Devleti isimli terör örgütüne bağlı çetelerin TC Musul Konsolosluğu’na yaptıkları baskının üzerinden günler geçtiği halde, rehin altına alındığı söylenen diplomatların, konsolosluk görevlilerinin ve diğer TC yurttaşlarının durumuyla ilgili belirsizlik devam ediyor. Soru işaretleri, rehinelerin neden, nasıl ve kimler tarafından hangi koşullarda IŞİD tarafından teslim alındığı, neden direnme gösterilmediği, Türk hükümetinin neden gelişmeleri önceden haber aldığı halde herhangi bir önlem almadığı, neden sessizce izlemekle yetindiği konularında yoğunlaşıyor. Dışişleri Bakan yardımcısı Naci Koru, bugün yaptığı açıklamada, konsoloslukta “49 insanın rehin alındığını düşünmüyoruz. Eğer rehin alınsaydı, oturulur pazarlık yapılırdı. Karşılığında bir şey isten insanlar yok. Yakın ülkelerle istihbarat işbirliği var” dedi. Bu açıklama konsolosluk baskını denilen olayın Türk hükümetinin gözetimi altında gerçekleşen muvazaalı bir harekat olduğunu düşündürüyor. Son bir yıldır Suriye’ye yönelik gayri nizami harp harekatında Türk subaylarının ve MİT bağlantılı grupların, IŞİD unsurlarını himaye ettiği, silahlandırdığı, lojistik destek verdiği biliniyordu. Türk sınırına yakın ve Türk toprağı sayılan Süleyman Şah türbesindeki askeri birliğin muvazaalı bir saldırıya bizzat Türk hükümeti nezaretinde maruz bırakılması ve bu yolla Suriye’ye yönelik bir Türk ordu harekatının planlandığı ses kayıtlarının ortaya çıkmasıyla anlaşılmıştı. Aynı bölgeye silah, cephane ve gıda yardımının IŞİD bayrakları gölgesinde yürütüldüğü ise fotoğraflarla belgelenmişti. IŞİD örgütünün Türk hükümeti ve MİT tarafından yönetildiği anlaşılmıştır. Konsolosluk baskını ve rehin alma görünümü altındaki IŞİD operasyonu, eğer muvazaalı bir harekat ise, Türk Hükümeti neden bunu yapmış olabilir? Yanıtlanması gereken soru budur!
 
UYUYAN HÜKÜMET Mİ MUHALEFET Mİ?
 
Irak-Şam İslam Devleti denilen paralı asker çetelerinin Musul’u ele geçirmesi, TC Musul Başkonsolosluğu’na saldırması, Konsolos ile birlikte çok sayıda görevliyi rehin alması haberleri duyulur duyulmaz, Türkiye içindeki muhalefetin kafa karışıklığı bir kez daha ortaya çıktı. IŞİD’in TC Musul konsolosluğuna saldırısına ve konsolosluk görevlilerinin rehin alındığına dair haberler, “hükümetin gafleti, tedbirsizliği, uykuda olması” gibi açıklamalarla anlatılamaz. Saldırı TC hükümetinin bilgisi dahilinde yapılmış olmalıdır. Amaç IŞİD’in Bağdat hükümetine ve Şiilere yönelik saldırısında Türk hükümetinin suç ortaklığının ve azmettiriciliğinin maskelenmesini amaçlayan bir örtülü operasyondur. Nitekim Türk hükümeti olayı önceden bildiğini ve askeri gelişmelerin kendi kontrolü altında yürüdüğünü belli eden “fazlasıyla soğukkanlı” açıklamalar yapıyor. Türkiye’de jandarma ve polis öldürdüğü için tutuklu IŞİD üyesi teröristlerin salıverilmesi olasılığı da Nisan 2014’de yapılan MİT yasası değişikliği ile adrese teslim hazırlanmış bir kurtarma operasyonunun bu çerçevede planlandığını gösteriyor. CHP milletvekili Hurşit Güneş son derece haklıdır: Ankara’da Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Dışişleri Bakanı vs. üst düzey devlet yetkilileri tarafından yapılan “güvenlik zirvesi”, IŞİD karargah toplantısıdır. Türk hükümeti, Türk Ordusu’ndan subaylar ve assubaylar, IŞİD harekatının içindedir, başındadır. Türk Hükümeti ve Türk Ordusu, IŞİD operasyonlarının politik ve askeri sorumluluğunu üstlenmiş durumdadır.
 
 

15 Haziran 2014 Pazar

AÇIKLAMA

Haziran 2013 "Gezi" Ayaklanması süreci sonrasında blog yönetiminde ortaya çıkan "teknik" sorunlar nedeniyle bir yıldır yayınımıza ara vermek zorunda kaldık.

Tam bir yıl sonra yayınlarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Yeniden merhaba!

GERÇEK HABER AJANSI YAYIN KURULU