30 Ağustos 2011 Salı

YAKLAŞAN SAVAŞ TEHLİKESİ VE BARIŞI SAVUNMAK İÇİN GÖREVLERİMİZ

Yakın coğrafyada fırtına bulutları birikiyor. Hava geçen yüzyılın dünya savaşları öncesi günlerindeki gibi barut kokuyor. Kapitalizmin büyük ve derin küresel krizinin ekonomik ve toplumsal arka planı üzerinde, savaş siyaseti ve söylemleri emperyalizmin yönetici çevrelerinde güç kazanıyor, silahlanma ve ön muharebeler tırmanıyor. Son on yılın Irak ve Afganistan, Bahreyn işgalleri, Lübnan, Libya ve Gürcistan muharebeleri, Pakistan, Kıbrıs, Yemen ve Türkiye’deki siyasal gelişmelerin yüksek gerilimli iç çatışmalar boyutuna yükselmesi, işgal altındaki Irak’ta, işgal güçleri tarafından bölünmüş Kore’de, Sudan ve Somali’de, Orta Asya ülkelerinde tırmanan çatışmalar, Sudan’ın emperyalizmin gözetiminde bölünmesi, Suriye’ye ve İran’a yönelen güncel tehdit, yaklaşan genel ve büyük bir savaş tehlikesinin habercileri olarak görülmelidir.

Türkiye yaklaşan savaş tehlikesinin merkezinde bulunuyor. Sadece coğrafi nedenlerle değil, aynı zamanda Türkiye üzerinde gelişen emperyalist paylaşım ve denetim çabalarının ülkemizin iç siyasetinin belirleyici bir unsuruna dönüşmesi nedeniyle de bu böyledir. Türkiye burjuvazisinin emperyalizmin vesayetinde yeniden yapılanması ve emperyalist sermayenin bölgesel hatta küresel hesaplarına kendisiyle birlikte ülke ve bölge halklarının kaderini teslim etmesi bu sürecin bir parçasıdır.

Büyüyen savaş tehlikesi bölge halk güçlerine saflaşma zorunluluğunu dayatıyor. Batı emperyalizminin saldırgan güçleri, ABD, NATO, AB, İsrail, Suudi Arabistan gibi mihrakların askeri ve politik güçleriyle temsil ettikleri eksen, yaklaşan savaşın esas kaynağıdır. Brezilya, Hindistan, Güney Afrika, İran, Suriye, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, Venezuela, Küba gibi ülkeler, savaş tehdidinin kısa ve uzun erimli hedefleri arasında yer alıyor. Rusya, Çin, Almanya gibi büyük güçler, saldırgan Batı emperyalizminin savaş tehdidi karşısında pazarlık yapan, fren olmaya çalışan ve kendi çıkarlarını korumaya gayret eden bir politik yönelimi geliştiriyor. Halk güçlerinin çıkarlarını savunan barış hareketi, uluslararası işçi sınıfı hareketi, ezilen halklar, yaşanan saflaşmada Batı karşıtı eksen etrafında güç yığınağı oluşturarak Batı emperyalizminin eşitsiz askeri güç üstünlüğünü dengeleme siyaseti izliyor.

Savaş tehlikesinin büyümesine, Orta-Doğu ve Kuzey Afrika coğrafyasında, Akdeniz havzasında, Avrupa ülkelerinde  emekçilerin kitlesel mücadelelerinin büyümesi eşlik ediyor. Arap ülkelerinde ve bazı Avrupa ülkelerinde yer yer kitlesel gösterilere ve halk ayaklanmalarına dönüşen bu hareketlilik, henüz emperyalizme ve savaşa karşı belirgin bir saf tutuşu temsil etmiyor, yer yer Amerikancı İslamcı hareketin, neo-nazilerin, anarşist başıbozukluğun, küçük burjuva milliyetçiliğinin izlerini taşıyor, bu niteliğiyle de zaman zaman emperyalist mihrakların denetlemesine ve siyasal tertiplerine açık özellikler taşıyor. Bununla birlikte, son örnekleri İspanya, Yunanistan, İngiltere, İsrail ve Mısır’da görülen ve gençliğin, kent yoksullarının, işçi sınıfının başkaldırılarına tanık olunan gelişmelerin sürükleyicisi halk güçleri, demokratik toplumsal hak taleplerini emperyalizme karşı mücadeleyle birleştirebildiği ölçüde, bu sakıncalar aşılabilecektir.

Güncel durumda bunun koşulu, Batı emperyalizmi kaynaklı savaş tehdidine karşı mücadelede saf tutmaktır. Türkiye’de aynı safta yer alması gereken ancak birbirinden uzak durmayı seçen, birbiriyle çatışan ve birbirini güçten düşüren halk güçleri (cumhuriyetçi, yurtsever küçük-burjuva grup ve çevreler, Kemalist akım, Kürt ulusal-devrimci hareketi),  tekil mücadeleler içinde enerjisini tüketen ve büyük resmi gözden kaçıran işçi hareketi, kendi dar gündemine hapsolmuş ekolojik- hareket, köylü eylemleri, öğrenci hareketi, yaklaşan savaş tehlikesine ve savaşın esas kaynağı Batı-emperyalizmi eksenine karşı birleşmek zorundadır. İki önemli güncel konu, bu birleşmeye vesile olabilir: Kürt ulusal devrimci hareketini imha etmeye yönelik girişimleri önlemek ve Suriye-İran’a karşı Türk Ordusu eliyle emperyalizm hesabına girişilecek bir işgal savaşını engellemek!

Sosyalist hareket, ilerici yurtsever güçler, Kürt ulusal demokratik hareketi, Kemalist grup ve çevreler, cumhuriyetçi güçler, bir araya gelerek ortak bir cephe oluşturabilirse, silahlarının namlusunu doğrultacağı mücadele hedeflerini “Batı-emperyalizmi” olarak ifade edebilirse, bölgedeki saflaşmalarda Batı eksenine karşı İran-Suriye-Rusya-Çin ekseninde oluşan güç yığınağını dikkate alarak birleşebilirse, yaklaşan savaş tehlikesini önlemek mümkün olacaktır.