7 Nisan 2009 Salı

PATRON ÖLESİYE ÇALIŞTIRIYOR, ÜCRETLERİ ZAMANINDA ÖDEMİYOR


DEVSEL DAR DOKUMA FABRİKASI'NDA ÜCRET ÖDEMELERİ AKSATILIYOR

İstanbul Gürpınar'da kurulu Devsel Dar Dokuma Lastik ve Tekstil Fabrikasında, sağlığa aykırı koşullarda günde 12 saat çalıştırılan işçilerin maaş ödemeleri aksatılıyor.

1970'lerden bu yana iç çamaşırı lastiği ve tekstil üretimi yapılan işyerinde Ciba, DyStar, Clariant, Tulgar gibi tanınmış yabancı markalara mamul mal tedariki yapılıyor.

Örme, dokuma, boyahane ve laboratuvar bölümlerinde 100'e yakın işçinin çalıştırıldığı işyerinde günde 12 saat mesai yapılıyor. Servis gidiş ve gelişleriyle birlikte işçinin 14 saatini işyerine ayırması patrona yetmiyor. Öğle arasında yemek molası için yasal izin ve dinlenme hakkı bile tanınmıyor. Çalışanların 15 dakikada koştura koştura yemek yeyip işlerinin başına dönmesi isteniyor. Bu ölesiye çalıştırma temposuna karşılık işçilerin ücret ödemeleri aksatılıyor, geciktiriliyor. İşyerinde sendika örgütlülüğü de olmadığı için patronun keyfi tavrına karşı işçilerin haklarını savunamadığı biliniyor.

Çeşitli kanser yapıcı boya ve kimyasal maddelerin imalatta kullanıldığı işyeri, web sitesinde "çevreye duyarlı" olduğunu iddia ediyor, ancak ne çalışanlara koruyucu malzeme ve önlemler temin ediliyor, ne de işyeri hekimi bulunuyor. İşyerinin arıtma tesisinin de bulunmadığı ve üretim atığı kimyasal maddelerin çevreye denetimsiz bırakıldığı biliniyor. Belediyenin arıtma tesisi konusunda gerekli denetimleri neden yapmadığı da merak konusu.

Gürpınar/ Devsel Dar Dokuma Lastik ve Tekstil Fabrika muhabiri

YÜRÜYÜŞ DERGİSİNİN SEÇİM DEĞERLENDİRMESİ


SEÇİM MASALLARI VE MASAL YERİNE GERÇEK BİR UMUT

Aldatmaca, burjuva siyasetin özüdür. Faşizmle yönetilen ülkelerin burjuva siyasetinde aldatmaca çok daha kaba biçimlerde yapılır, ancak burjuva demokrasilerdeki politika da bunun dışında değildir. O da aldatmak zorundadır. Çünkü burjuva siyasetin görevi, burjuvazinin sömürü, yağma, talan düzenini sürdürmektir. Böyle olduğu için, asıl nitelikleriyle halkın karşısına çıkamazlar. "Biz, bir azınlığın çoğunluğu sömürdüğü bir düzenin savunucularıyız" diyemezler. Kendilerini mutlaka ama mutlaka aldatmayı sürdürebilecekleri biçimler, araçlar ve söylemler bulmak zorundadırlar. Burjuvazi aldatabildiği ölçüde güç kazanır. Devrimciler ise, tam tersine bir konumdadırlar. Sömürüye karşı sömürüsüz bir toplumu savunurlar. Azınlığın değil, ezilen çoğunluğun savunucusudurlar. Ve bunlardan dolayı da, devrimciler burjuvazinin tersine, gerçekleri anlatabildikleri ölçüde güç kazanırlar. Burjuva siyaset tarzıyla, devrimci siyaset arasındaki farklılıkların nesnel temeli işte budur.

Bir kez daha halkın karşısında farklı şeyler söylüyoruz burjuvaziyle. Burjuvazi ve diğer düzen güçleri, aylardır kitleleri 29 Mart'ın hikmetine inandırmaya, sandıkların açıldığı günün ertesi olan 30 Mart'ta Türkiye'nin çok daha güzel bir Türkiye olacağına inandırmaya çalışıyorlardı. Biz de 30 Mart'tan sözediyoruz günlerdir. 30 Mart'ın bir umudu temsil ettiğini anlatmaya çalışıyoruz.

Seçim öncesinde, "30 Mart'ta çok şey değişebilir" diyordu bazı yorumcular. Demokrasicilik oyunu içinde yapılan bir seçimden beklenebilecek değişim ne olabilir? Sandığın gücü, neyi nereye kadar değiştirebilir? Bu sorulara verilecek tüm cevaplar, düzen sınırları içindeki ihtimallerdir. Sandık, ister yerel seçim için, ister genel seçim için kurulmuş olsun, bunun dışında hiçbir ihtimale kapı aralamaz. Bunun dışındaki ihtimalleri gerçekleştirmek için, 29 Mart'ın ertesi olan düzenin 30 Martı'na değil, devrimin 30 Martı'na bakmak gerekir.

Tüm sömürücü sistemlerin ömrü, kitleleri şu veya bu biçimde düzenin içinde tutabildikleri ölçüde uzar. Tüm sömürücü sınıf iktidarları, kitleleri düzen içinde tutabilmek için, birincisi teröre, ikincisi, parlamentodan demagojilere, rüşvetten sadakaya kadar uzanan son derece karmaşık ve çok yönlü bir mekanizmaya başvururlar. Seçimler, bu noktada düzenin meşruiyetini sağlayan ana mekanizmalardan biri olması itibarıyla sömürücüler için çok daha özel bir önem taşır. Bu mekanizma sayesinde kitlelerin öfkeleri, tepkileri, hoşnutsuzlukları, sandık içinde eritilir. Demirel gibi daha "açık sözlü" politikacıların, seçimleri "toplumun gazını almak" olarak adlandırmaları boşuna değildir ve seçimlerin işlevini gayet iyi tanımlamaktadır.

Seçim sonuçlarını "seçmenin özgür iradesi" olarak göstermek de, burjuvazinin seçime yüklediği aldatıcı işlevin bir parçasıdır. Oligarşik diktatörlük altında yapılan hiçbir seçim, ister yerel, ister genel seçim olsun, halkın iradesinin ifadesi olarak kabul edilemez. Seçimlere böyle bir anlam yüklemek, sistemi meşrulaştırmaktan, faşizmi yok saymaktan, "kelime anlamına", uygun bir demokrasinin olduğunu savunmaktan başka bir anlama gelmez. Demokrasicilik oyunu içindeki seçim sonuçlarının da siyasal, sosyal, kültürel çok çeşitli açılardan belli anlamları, gösterdiği belli olgular vardır. Bu anlamda elbette sınıflar mücadelesi içinde yeralan her güç, siyasal bir olay olan seçimlerin ortaya koyduğu sonuçları değerlendirmek durumundadır. AKP'nin oylarının kısmi düşüşünün, DTP'nin birçok belediyeyi almasının, CHP'nin ülkenin sadece belli bölgelerine sıkışmasının, MHP'nin gelişiminin ve DP'den ANAP'a kadar bir zamanların en büyük düzen partilerinin eriyişinin, elbette mevcut sistem içinde taşıdığı anlamlar var. Bu anlamlar da seçimlere düzen içinden mi yoksa düzen dışından mı bakıldığına göre değişir. Fakat biz şimdi burada, seçimin bu yanını değil de, seçimin sistem açısından oynadığı temel bir rol üzerinde durmayı daha önemli ve gerekli görüyoruz. Böyle görmemizin nedeni, seçim sonuçları üzerine sürdürülen büyük bir çarpıtmanın seçimlerle ilgili hemen tüm konuşma ve değerlendirmelere hakim olmasıdır. Bu çarpıtma, özet olarak "seçimlerin halkın özgür iradesini yansıttığı" iddiasıdır.

Oligarşinin seçim oyunu, sandıkların açıldığının ertesi sabahından başlayarak seçim masallarıyla devam eder. Nedir seçim masalları? Seçmenin özgür iradesinin ortaya çıktığından söz edilir en başta. Seçmen şunu dedi, seçmen bunu dedi diye bitmez tükenmez yorumlar yapılır. Sanki, yaklaşık 50 milyon kişilik seçmen kitlesi, "tek bir kişi" imişçesine yorumlar yapılır. "Kazanan demokrasi olmuştur. Kazanan milletimizin asil iradesi olmuştur." demeçleri, seçim masallarının değişmez bir başka biçimidir. Hangi seçimde böyle olmuştur peki? Hiç birinde? Ama masala yine de devam edilir... "Seçmenin verdiği mesajları aldık" deyişi de, seçim masallarının sonuncusudur. Bu sözün, kitlelerin iradesini dikkate almayla hiç ilgisi yoktur. Bu sözün burjuva siyasetteki karşılığı "sizi yeterince kandıramadığımızı gördük, neyi eksik bıraktık da sizi kandıramadık, değerlendireceğiz" şeklindedir.

Seçimler, elbette kitlelerin içinde bulunduğu durumu, düşüncelerini, tepkilerini belli ölçülerde yansıtır. Ama o kadar. Daha fazlası değil. Bu yansımalar, özgür bir irade beyanı yerine geçemez. Özgür irade beyanı yerine geçebilmesi için, kitlelerin ekonomik ve demokratik özgürlüklerinin tam ve riyasız olması gerekir. Hiçbir sömürücü sistemde bu yoktur. Özgür irade beyanı olabilmesi için, kitlelerin oyunu çarpıtacak tüm etkenlerin ortadan kaldırılması gerekir. Özgür irade beyanı olabilmesi için, seçim sürecinin tamamı kitlelerin katılımıyla şekillendirilmelidir. Biz bu demokrasicilik oyununun yerine gerçek bir demokrasiyi öneriyoruz. Kitlelerin ekonomik olarak kapitaliste bağımlı kılındığı bir sistem yerine, kitlelerin ekonomi üzerinde egemen olduğu bir sistemi, sosyalizmi öneriyoruz.

Parlamento veyahut yerel yönetimler üzerinden yaratılacak bir yanılsama, halkı nihai kurtuluş mücadelesinden uzaklaştıran bir sonuç verir yalnızca. Ülkemiz solunda "tek bir belediye" üzerinden nice beklentiler inşa edildiği, "faşist devlet mekanizmasının yanıbaşında ona alternatif halk iktidarı nüveleri" teorilerinin yapıldığı veya Kürt sorununun çözümünün "yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden geçtiği" gibi düşünceler ileri sürüldüğü, geçen seçimlerde DTP'nin kazandığı belediyelerden hareketle ayakları havada sayısız yorumun yapıldığı düşünülürse, yerel seçimler ve yönetimler meselesine doğru yaklaşımın ne kadar büyük bir önem taşıdığı görülür. Yerel yönetimler üzerinde yaratılacak her yanılsama, kitlelerde belediyeler aracılığıyla sorunlarının çözülebileceği boş umudunu yaratır. Belediyeler, sistemin alt kuruluşlarıdır; sistemi belirleyen değil, sistem tarafından belirlenendirler. Ekonomik, siyasi, sosyal, idari, sınırları çizilmiştir. İl, ilçe, köy, mahalle başkanlık ve muhtarlıklarının ilerici, devrimci adayların eline geçmesi halinde bu sınırlar zorlanabilir, başkanlık ve muhtarlıklar, bu anlamda demokrasi mücadelesinin bir mevzisi olarak görülebilir, ama o kadar. Kim ki, mesela belediyeleri ele geçirip oradan aşağıdan yukarıya ülkeyi sosyalistleştirme gibi hayaller kurarsa, sistemi tanımıyor demektir.

Demokratik mücadelenin hiçbir biçimini, mevzisini reddetmemekle birlikte, biz, önünde sonunda sözü devrime getiriyoruz. Ulusal, sosyal, yerel, genel, tüm sorunların çözümü için, devrim diyoruz. Halkın özgür iradesinin ortaya çıkabilmesi için devrim diyoruz. Bu, "her şeyi devrime havale etme" kolaycılığı değil, tam tersine, tarihin hükmünü dile getirmektir. Sorunların çözümünü devrime havale eden biz değiliz, tarihsel ve toplumsal yasalardır. Biz kolay olanı değil, zor olanı dile getiriyoruz. Kolay olan, devrimi hedef göstermek değil, her şeyin düzen içinde olabileceğini söyleyip boş beklentiler, sahte umutlar yaymaktır. Bu tür politika yapmak, hem çok kolaydır, hem de hiçbir bedeli yoktur.

Kolay olan, seçim masalları anlatmaktır. Kolay olan, seçimler öncesinde şurayı da alıyoruz, burayı da alıyoruz diye burjuvaziyle abartı yarışına girip, seçim sonrasında da sanki bu iddialarda bulunanlar kendileri değilmiş gibi söylediklerini unutmaktır. Kolay olan, bir tek milletvekilinin, bir tek belediye başkanının ne kadar çok şeyi değiştirebileceğini anlatmaktır. Çünkü bunu anlatmanın yasağı yoktur ve o zaman düzenin iletişim mekanizması da açılır sizin hizmetinize. Evet, bu kolay yol ve yöntemleri tercih edenler de var. Fakat sorun şu ki, bu seçim masalları, halkın kaderini değiştirmez. Halkı sadece "oyalamış" olur, masalların işlevi de zaten sadece odur. Biz gerçeğe çağırıyoruz. Zor da olsa, ülkemizi bağımsız ve demokratik yapmanın, halkın gerçekten söz ve karar hakkını kullanabilmesinin yolunu gösteriyoruz ve işte o zaman o kelime geliyor gündeme: DEVRİM. İşte o noktada masalların yerine bir umudu koyuyoruz.

Sakindi Oranın Şafakları adlı filmde şöyle der: "Savaşta esas mesele, kimin kimi vurduğu değil, kimin kimi çözdüğüdür." Sistem demokrasicilik oyunuyla, masallarla, düzen içi beklentiler yaratarak, emekçilerin saflarını, ihtilalci politikaları çözmeyi amaçlamaktadır. Çözülmeyelim. Çözülmemek, düzeni reddedip umudun bayrağı altında toplanmaktır.

O umut, devrimin gerçekleştirilebilmesine önderlik edebilecek tek güç olduğu için umuttur. Halkı aldatan, oyalayan masallara son verip, halkı gerçekten özgürleştirebilecek tek güç olduğu için umuttur. Bir 30 Mart'ta fiziki olarak yok edildiği halde, yenilmeyen ve bir başka yılın 30 Mart'ında yeniden ve daha güçlü, daha donanımlı olarak sınıflar mücadelesinde yeralan umut, bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizmi temsil ettiği için umuttur. Düzenin seçim masallarıyla oyalanmak yerine, umudun saflarında toplanalım.

Yürüyüş / 05.04.09

5 Nisan 2009 Pazar

KIZIL BAYRAK SEÇİM DEĞERLENDİRMESİNİ AÇIKLADI


Geride kalan yerel seçimlerin kendi sınırlarının ötesinde bir siyasal anlam ve işlev taşıdığı daha baştan belli idi ve nitekim sonuçları da bunun böyle olduğunu daha ilk andan itibaren gösterdi.

Yerel seçimlerin ortaya çıkardığı yeni seçmen desteği tablosunun en dolaysız sonucu, AKP dışı çevrelerde yarattığı genel psikolojik rahatlama olmuştur. Buna en sağdan en sola kadar tüm kesimler dahildir. AKP’nin son 20 yılın Türkiye’sinde alışık olunmayan güçlü seçmen desteği ve özellikle 22 Temmuz seçimlerinin ardından buna eşlik eden hükmedici pervasızlığı, AKP dışı siyasal çevrelerin, bundan da öte toplumun üzerine adeta bir ağırlık olarak çökmüştü. 29 Mart seçimleri bu açıdan durumu belirgin biçimde değiştirmiştir. Burada önemli olan AKP’nin kaybettiği oyun oranı değil, fakat kendisine ve kendi dışındaki çevrelere egemen yaygın beklentinin aksine oy kaybetmiş olmasıdır. Hala da belirgin bir seçmen desteğine sahip olduğu halde, bu destek hala da kendisini izleyen iki burjuva muhalefet partisinin toplamına eşit olduğu halde, belediyelerin büyük bir bölümünü hala da elinde tutmayı başardığı halde, seçim sonuçları karşısında aldığı büyük moral darbe bunun ifadesidir.

AKP yerel seçimlerde elde edeceği yeni bir başarı ile siyaseten sahip olduğu üstünlüğü pekiştirmeyi umuyordu. Umduğu gerçekleşmedi ve seçime ilişkin değerlendirmelerde şu sıra sıkça vurgulandığı gibi, kendisi için kaçınılmaz bir başaşağı gidiş süreci nihayet başladı. Bu düşüş kaçınılmazdır; zira günümüzün dünya konjonktürü ile Türkiye’nin gündemindeki yakıcı sorunlar, AKP için bir yeniden toparlanma şansı bırakmamaktadır.

Dinci kimliği ve siyasetinin modern burjuva yaşam biçimine yönelik olarak yarattığı tehdit ve kaygılar, onu modern burjuva yaşama bağlı burjuva katmanların desteğinden daha şimdiden yoksun bırakmıştır. Büyük kentlerdeki oy dağılımının somut tablosu bunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu çevreler dinci gericilik karşısında adeta can havli ile CHP’ye ve kısmen de MHP’ye sarılmışlardır. Bu iki partinin büyük ölçüde kendiliğinden artan seçmen desteğinin gerisinde önemli ölçüde bu vardır.

Öte yandan gündemde ekonomik kriz ve bunun acil hale getirdiği yeni sosyal saldırı paketleri var. Bunlar ise onun hala da korumayı başardığı büyük kentlerin işçi ve emekçi desteğini günden güne zayıflatacaktır. Bu zayıflamanın hızı ve kapsamı kadar yaratacağı yeni siyasal etki ve sonuçları da sosyal mücadelenin gücü, genişliği ve temposuna sıkı sıkıya bağlı olacaktır. Devrimcilerin bunu önemle gözönünde bulundurması gerekir. Kitle hareketi güç kazanırsa AKP’nin yitireceği emekçi desteğinin devrimci siyasal mücadele kanalına akması kolaylaşacaktır. Zayıf kalırsa, burjuva muhalefetine, özellikle de tazelenmiş gücüyle pusuda bekleyen Saadet Partisi’ne yönelecek, yani bir kez daha düzenin kendi çarkları içinde heba olacaktır.

AKP’nin Kürtlerden yana ise denebilir ki hiç şansı kalmamıştır. Zira o, düzenin iç dengeleri bakımından kendisine oy oranı ile kıyaslanamaz bir büyük siyasal güç kazandıran Kürt seçmen desteğini, Kürt sorunundaki politik icraatı ile değil fakat yalnızca yarattığı aldatıcı beklentilerle elde etmişti. Fakat Kürt halkını beklentilerle oyalama dönemi hiç değilse AKP payına artık geride kalmıştır. Kürt sorunu gelinen yerde çözümünü, dolayısıyla somut icraatı dayatmaktadır. Bu icraat kırıntı düzeyinde kalırsa, AKP için yaratacağı sonuç şu son seçimlerde olduğu gibi olabilir ancak. Kürt hareketini muhatap alma ve dikkate değer tavizler verme düzeyinde olursa, bunun da hiç değilse kısa dönemli etkisi yalnızca Kürt hareketinin daha da güçlenmesi olacaktır.

Geriye bir de dış politika alanı, Ortadoğu’da, Kafkasya’da ve Afganistan’da ABD emperyalizmi hesabına ve hizmetinde üstlenilecek yeni roller kalıyor. Yeni dışişleri bakanı bayan Clinton’un hemen ardından yeni başkan Barack Obama’ya da ayağının tozuyla Türkiye ziyareti yaptıracak kadar acil ve yakıcı hale gelmiş bu yeni rollerin iç siyasete etkisi ise yalnızca kitleler nezdinde güç ve itibar kaybı olabilir. Bu yeni süreç, seçmen desteğine etkisi hesabıyla Filistin halkının acıları üzerine iki yüzlü manevralar ve “one minute” şovları yapanların gerçek yüzlerini daha çok açığa çıkaracaktır.

Bütün bunlar bir arada, bir yeniden toparlanma bir yana, mevcut gücünü koruyabilmek için bile AKP’nin pek bir şansı kalmadığını göstermektedir. Kaldı ki her düzen partisi gibi AKP de bir burjuva çıkar grupları koalisyonudur. Siyasal güç ve sürekli güçlenme eğilimi bu koalisyonu genişletip güçlendirirken, tersinden bir eğilim, hele de beklenmedik biçimde gelen dikkate değer bir düşüş, onda çatlamalar ve giderek çözülmeler yaratır. AKP’yi bekleyen akibet de budur ve konjonktür bunu hızlandıracak özelliklere sahiptir.

29 Mart seçimlerinin ikinci önemli sonucu, düzenin iç siyasal dengelerinde yeni bir durum yaratmış olmasıdır. AKP 22 Temmuz ile 29 Mart arası süreçte ve ABD’nin tam desteği altında bu dengeyi belirgin biçimde kendi lehine çevirmişti. Devleti başlıca kurumlar üzerinden ele geçirme girişimlerindeki pervasızlık, Ergenekon operasyonunun üst düzey generallere kadar uzanması ve bunun hükümetle ilişkilerinde sözde “laiklik bekçisi” ordunun havasını belirgin biçimde kırması, düne kadar muktedir gibi görünen ve öyle de olan bazı sermaye gruplarına yönelik yıldırıcı girişimler, tüm bunlar güç dengelerinde AKP’nin elde ettiği üstünlüklerin somut ifadesi idi. 29 Mart’la birlikte bu denge bozulmuştur ve yeni bir biçimde kurulmayı beklemektedir. Bunun düzen içi dalaşmayı yeniden alevlendirip alevlendirmeyeceği AKP’nin alacağı tavra ve göstereceği dirence bağlıdır. Gücünün yeni sınırlarını kendisi görür ve bunu gözeten bir geri çekilme yaşarsa, yeni denge nispeten yumuşak biçimde kurulur. Tersi durumda çatışmanın sertleşmesi kaçınılmazdır. 29 Mart tablosu ona diş bileyenlere önemli avantajlar sağlamıştır.

Buradan bakıldığında Kürdistan’da alınan sonuçların siyasal anlamı ve etkisi göründüğünden de büyüktür. Seçimin hemen öncesine kadar Kürt sorununun bloke edilmesinde vazgeçilmez bir konuma ve bu sayede orduyla ilişkilerinde de önemli bir avantaja sahip olan AKP, seçimlerin hemen ardından bu üstünlüğünü önemli ölçüde yitirmiştir. Bu, hala da Kürdistan’daki tek düzen partisi olması gerçeğine rağmen böyledir. Ondan beklenen DTP’nin gücünü kırmak ve “kale”lerini düşürmekti. Seçimlerde bunun tam tersi gerçekleşti. AKP, DTP karşısında ve özellikle de düşürülmesi hedeflenen kentler üzerinden ezici bir yenilgiye uğradı.

Kürt sorununda vazgeçilmezliği büyük bir darbe almış olsa da ekonomik krizin faturasının halk kitlelerine kesilmesi AKP büyük burjuvazinin tüm kesimleri için hala da vazgeçilmezliğini koruyor. Bu onunla en sorunlu büyük sermaye grupları için bile böyledir. Gerçekte kendilerinde büyük bir rahatlama yaratan seçim sonuçlarını AKP’ye karşı kullanmakta son derece ölçülü davranmalarının gerisinde de bu vardır. Bu kendileri payına son derece akıllıca ve hesaplıca da bir davranıştır. Ağırlaşan krizin faturası tek başına hükümet partisi eliyle kitlelere nispeten daha kolay bir biçimde fatura edilecek, bunun siyasal faturası ise kendilerini hırpalayan bu aynı partiye gerisin geri çıkacaktır. Bu da onlar için haliyle çifte bir kazanım olacaktır.

Sermaye hesabına uygulanan program ve politikalarla bir sorunu olmadığı için yıllardır bir kısırlık içinde kıvranıp duran ve yeniden güç olabilmek için hükümet partisinin kendiliğinden yıpranmasını bekleyen gerici burjuva muhalefeti yerel seçim sonuçlarıyla birlikte artık nihayet sıranın kendisine gelmekte olduğunu düşünerek umutlanmış görünüyor. Ama süreci hızlandırmak için yapabileceği pek bir şey yok, kendiliğinden yıpranmanın sürmesini sabırla beklemek dışında.

CHP, seçim sonuçlarının da gösterdiği gibi, modern yaşam biçimi konusunda hassas tüm burjuva kesimlerin bir bakıma çaresizlik içinde sarıldıkları bir parti durumunda. Yine çaresizlik içinde kendisini bir bakıma ehveni şer olarak destekleyen sınırlı bir ilerici kesim dışında işçiler ve emekçiler için bir şey ifade etmiyor. Özgürlük ve eşitlik mücadelesi ekseninde politize olmuş Kürt kitleler içinse hiçbir şey ifade etmiyor.

MHP ise her zaman olduğu şovenizmin meyvelerini devşiriyor. Seçimlerdeki nispi başarısını bir kez daha buna borçlu. Bunun ise belli sınırları var ve Kürt sorunundaki muhtemel bir yumuşama bu etkiyi daha da sınırlayacaktır.

Burjuva muhalefet partileri içinde sınıf ve emekçi hareketi için en tehlikeli parti halihazırda Saadet Partisi’dir. Bu tehlike AKP’den kopacak işçi ve emekçileri sosyal ve siyasal demagojiyle yeniden dinsel gericiliğin etki sahasında tutma olanaklarından geliyor. Bunu ne denli başarıyla kullanabileceğini ise önce Gazze saldırısı sırasındaki Filistin kampanyasında ve ardından seçimlerdeki söylemiyle bir kez daha gösterdi. Bunun ilk sonuçlarını da büyüyen seçmen desteği ile devşirmiş görünüyor. Krizin AKP’den kopuşlarını kaçınılmaz olarak hızlandıracağı emekçi kitleleri kendine çekecek dinamik bir kitle hareketinin geliştirilemediği koşullarda Saadet Partisi’nin bu başarısı büyüyerek sürecektir.

Yerel seçimlerin temel önemde bir üçüncü siyasal sonucu, AKP’nin Kürt hareketinin etkin olduğu illerde uğradığı büyük hezimetin siyasal anlamıdır. Birçok yorumcu haklı olarak bunu AKP’nin Kürt politikasının çöküşü olarak değerlendirmektedir. Fakat bu aynı zamanda ve işin aslında, AKP’den öteye devletin Kürt politikasının da çöküşüdür. AKP özel konumuyla devlet politikasının uygun bir taşıyıcısı idi yalnızca. Onun muhtemel bir seçim başarısı Kürt hareketinin halk desteğini yitirmekte olduğuna kanıt olarak gösterilecek ve örneğin önümüzdeki günlerde Erbil’de toplanacak Kürt konferansında PKK’nin koşulsuz olarak silahsızlandırılmasının dayanağı olarak kullanılacaktı. Bu hesap, seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı tablo ile boşa çıkmış bulunmaktadır. Bu çerçevede, oransal artışlarla değil de dolaysız siyasal sonuçlarıyla değerlendirildiğinde, 29 Mart seçimlerinin tartışmasız biçimde kazançlı tek gerçek partisi DTP ve onun üzerinden Kürt hareketi olmuştur.

Bizzat başbakanın referandum söylemli meydan okumaları karşısında Kürt kitlelerini siyasal temsil yeteneği bir kez daha kanıtlanmış olan Kürt hareketinin pazarlık yeteneği ve gücü de böylece artmıştır. Burada sorun, bu pazarlıklardan ne çıkacağı, ya da Kürt sorunu gibi derin tarihsel ve sosyal köklere sahip karmaşık bir sorunun kurulu düzenle pazarlık masalarında azçok tatmin edici bir çözüme kavuşup kavuşmayacağı değildir. Sorun, ABD’nin şu sıra uygulamaya çalıştığı Kürt planı çerçevesinde Kürt hareketinin bugüne kadarki birikiminin az-çok bir kolaylıkla tasfiye edilebileceğine ilişkin ham hayallerin çökertilmiş olmasıdır. Denebilir ki bu, 29 Mart yerel seçimlerinin en önemli siyasal sonucu olmuştur ve AKP’nin havasının kırılmasında başlı başına önemli bir rol oynamıştır.

Seçim sonuçlarının sol hareket açısından anlamı üzerinde şimdilik durmayacağız. Şu kadarını söylemekle yetinelim: Parlamenter ölçülerle değerlendirildiğinde, solun seçimlerdeki varlığı bir hiçtir ve bu da bugünün Türkiye’sinde, bu yoğun gericilik ortamında son derece anlaşılır bir durumdur. Devrimci ölçülerle değerlendirildiğinde ise sorun devrim ve sosyalizm eksenine oturan etkin bir devrimci çalışmanın seçimler vesilesi ile kitlelere ne ölçüde götürülebildiğidir. Bunu ise, yazık ki bugünün Türkiye’sinde bir tek komünistler dışında hiçbir sol siyasal parti, grup ya da çevre yapmamıştır. Bunu yapamayan sol, yapması gereken şeyin bu olduğunun da hiçbir biçimde farkında değildir. Seçim sonuçlarını aldıkları oy sayısı üzerinden değerlendirmeye yönelik girişimler de bunun göstergesidir.

(Sosyalizm için Kızıl Bayrak, Sayı: 2009/13, 3 Nisan 2009)

TKP SEÇİM SONUÇLARI HAKKINDA AÇIKLAMA YAPTI


30 Mart 2009

29 Mart yerel seçimleri AKP zihniyetinin yenilebileceğini göstermiştir. Seçimler, Türkiye'nin yakın geleceğine ilişkin yeni bir sayfa açacak önemde sonuçlar doğurmuştur.

AKP'nin 2002'den beri süregiden büyüme eğilimi durmuştur. Önümüzdeki süreçte AKP'nin atacağı adımlar ise bellidir. AKP'den ülkemizin emperyalizme bağımlılığını artırmaktan, ekonomik krizin ağır bedellerini emekçi halkın üstüne yıkmaktan, genel olarak emek karşıtı politikaları derinleştirmekten, her türlü muhalefete karşı saldırganlaşmaktan ve baskıcı karakterini öne çıkartmaktan başka bir şey beklenemez.

Türkiye'yi felaketin eşiğine getiren AKP'yi geriletmek ve iktidardan alaşağı etmek için ülkemizin önünde bir fırsat ortaya çıkmıştır. Kuşkusuz, bunda solun mücadelesinin ve özel olarak Türkiye Komünist Partisi'nin kararlı çizgisinin payı vardır ancak seçim sonuçları bu anlamda solun ve TKP'nin önünü açan herhangi bir veri ortaya çıkarmamıştır.

TKP, emperyalizme bağımlılığın, gericiliğin ve emek düşmanlığının temsilcisi AKP'nin geriletilme olanakları açısından ortaya çıkan tabloyu önemsemekte, ancak bu olanakların CHP veya MHP gibi diğer düzen partilerinin hesabına kaydedilmesinin büyük bir tuzak olduğunu görmektedir. Söz konusu düzen partilerinin öne çıkması, Türkiye'nin yaklaşan felaketini değiştirmemektedir. CHP ve MHP, bütün halk karşıtı başlıklarda AKP ile yarışa giren partilerdir. Faşist MHP bir yana koyalım, CHP'nin artan oyları da kesinlikle bir umut ışığı olarak yorumlanamaz. Diğer yandan, doğu ve güneydoğu illerinde AKP'nin yükselişine karşı tutunmayı başaran DTP de ilkesellikten uzak, dar kimlik siyasetine endeksli bir çizgiyi temsil etmekte, bu haliyle de yoksul Kürt emekçilerini sahipsiz bırakmaktadır.

Önümüzdeki süreç AKP'ye karşı mücadelenin yükseltilmesi ve halkımıza kurulabilecek yeni tuzakların boşa çıkartılması için son derece yaşamsal görevler getirmektedir.

TKP bu seçimlerde “Durdurun” çağrısının adresi olarak öne çıkmamış, genel olarak aldığı oylar itibariyle başarısız olmuştur.

Bu “ara sonuç”, AKP hükümetinin geriletilmesi ve sözünü ettiğimiz tuzaklara karşı önlem geliştirilmesi için TKP'nin sorumluluğunu arttırmaktadır.

Türkiye Komünist Partisi AKP'ye ve onunla aynı gerici, emek karşıtı, teslimiyetçi yaklaşımları paylaşan partilere karşı mücadeleyi yükseltmek ve bu doğrultuda güçlü ve yaygın bir emekçi halk örgütlenmesini gerçekleştirmek zorundadır. Türkiye Komünist Partisi, şimdiye dek katıldığı seçimlerde almış olduğu oylarla somutlanan toplumsal ölçek ile bu ülkede sosyalizm mücadelesinin daha ileri mevzilere taşınamayacağını görmektedir. Bu bağlamda yakın dönemde bu ölçekteki marjinal değişimlerin değil emekçi kitleler tarafından ciddiye alınacak çapta bir büyümenin anlamlı olduğu görülmektedir.

Türkiye Komünist Partisi bu görevin altından kalkmak için, bizzat kendi bünyesinde ve çalışma tarzında köklü düzeltme ve düzenlemeler yapması gerektiğini görmektedir. TKP siyasal çalışmalarını geniş halk kitlelerini aydınlatmak ve örgütsel gücünü en kısa vadede birkaç kat arttırmak hedefiyle yeniden planlayacak ve hızlandıracaktır. Bu doğrultuda önümüzdeki Cumartesi günü Merkez Komitesi, pazar günü de Parti Konseyi toplanacaktır.

Partimiz, solun ölçeğinin 29 Mart seçimleri ile teyid edilen daralmasını tek başına ülke nesnelliği ile açıklama yanlışına düşmeyecektir.

Türkiye Komünist Partisi, kararlı ve inatçı bir siyasi özne olarak Türkiye'deki devrimci olanakları mutlaka değerlendirecektir. Bunun için tespit ettiği bütün eksiklik ve zaafları ortadan kaldıracaktır.

Hedef daha güçlü bir TKP'dir.

AKP'nin halkımız tarafından devrilmesini mümkün kılacak olan temel faktör TKP'nin güçlenmesidir.

TKP Siyasi Büro

TSİP SEÇİM DEĞERLENDİRMESİNİ AÇIKLADI


SEÇİM SONRASI TSİP

29 Mart 2009 yerel seçimleri AKP’nin yüzde 8 civarında bir oy yitirmesi ile sonuçlandı. Bu seçimlerde oylarını bir ölçüde de olsa arttıran partiler CHP, MHP ve Saadet Partisi oldu. Soldan seçimlere giren partiler içinde DTP’yi saymazsak diğer sol partilerin bu seçimlerden kazançlı çıktıkları söylenemez. Bu seçimlerde Hopa’yı yitiren ÖDP, Samandağ’da kendi gücüyle değil, CHP’ye karşı olumsuz bir düşünce taşıyan hemen herkesin bir araya gelmesiyle seçimleri kazanması bir başarı olarak görülmemelidir. EMEP’in de benzer bir durumu söz konusudur. TKP ise daha çok il genel meclisi seçimlerinde oyunu arttırma yoluna gitmiş ama beklediği sonuca ulaşamamıştır. Belediye başkanlığı seçimlerinde ise bir sıçraması yoktur.

Bilindiği gibi partimiz Türkiye Sosyalist İşçi Partisi 29 Mart 2009 yerel seçimlerine, seçimlere girecek örgütlülüğünü tamamlayamadığı için girememiştir. Seçimler konuşulmaya başladığı andan itibaren bir araya gelen sol grupların ise kimileriyle asla bir araya gelmeyi düşünmediğinden bu birliktelikten uzak durmuştur. 22 Temmuz 2007 Genel seçimlerinde koşulsuz TKP’nin desteklenmesi kararı alan partimiz bu durumu görüşmek üzere TKP ile ilişki kurmuş ve merkezi görevlileriyle seçim işbirliğini konuşarak 22 Temmuz 2007’den bu yana ne değişmiştir ki, TKP seçim işbirliği yapmadığı diğer kesimlerle bu kez seçim işbirliğine yönelmiştir diye sormuştur. Bizimle görüşen arkadaşlar ise bu işbirliğinin nedenleri üzerinde durmuş ve kimi kaygıları olsa da diğer sol yapılar üzerinde etkilerinin olacağı savıyla işbirliğini düşündüklerini söylemişlerdir. Ayrıca adı geçen arkadaşlar gerekirse anlaşmazlığa düşüldüğünde kendi adaylarını da çıkaracaklarını söyleyerek kendilerince haklı bir zeminde durduklarını dile getirmişlerdir. Daha sonra ise TKP kendi yoluna devam ederken partimizle hiçbir ilişkiye girmeme yolunu seçerek ilişkinin önünü kapatmıştır.

Durumu değerlendiren partimiz, bu kez seçimlerde hiçbir yapıyla işbirliği yapmama kararı almış ve burjuva partilerine oy yok diyerek kamuoyuna kendi bildirgesini yayınlamanın yanında bir televizyon konuşmasıyla da görüşlerini dile getirmiş, aynı zamanda da gerekli örgütlülüğe ulaşamamanın da özeleştirisini yaparak seçim dışı kalmıştır.

Ancak seçim çalışmaları süresince soldan seçimlere giren yapıların çalışmalarını yakında izlemiş, geniş emekçi yığınlarının içinde ses getiren bir çalışmaya da rastlanmadığını bütün çıplaklığı ile görmüştür. Yerel seçimlerin genel seçimlerde olduğu gibi baraj olsa bile en azından belediye meclis üyeliği ve hatta başkanlığı kazanılacağı düşünülürse etkisiz bir çalışma sergilendiği görüşüne varmıştır. Hem seçimlerde başarısız kalınması, hem de gerektiği kadar propagandif çalışmaların yapılamamış olmasını ise bir yetersizlik ve isteksizlik olarak görmüştür.

Türkiye Sosyalist İşçi Partisi ise; kendi sorununu yeterince örgütlenmiş olmamak olarak tespit etmiş ve bir an önce öne aldığı illerden başlayarak örgüt ağını genişletme kararı almıştır. Partimizin önünde yapılması gereken bir genel kurul vardır. Genel Kurul’la birlikte parti yeni bir yönetime kavuşacak ve daha atılımlı bir çalışma yükseltecektir.

Örgütlenme çalışmalarının yanında yerine getirilmesi gereken öğretisel (ideolojik) çalışmaların da derinleştirilmesi gerekmektedir. Bu çalışmaları partimizin yayın organlarında yerine getirmenin yanında parti içinde de yaygın olarak sürdürmeyi önümüze koymalı, parti yönetici ve üyelerini öğretisel olarak donatacak bir program uygulamalıyız. Ayrıca parti yayınlarında göze çarpan eksikliklerimiz de ele alınmalı, daha nitelikli çalışmalar yayınlarımızda yer almalıdır. Yayınlarımızda yazım yanlışlarının bulunması önemli bir eksikliğimizdir. Bu konuda kolaylıkla bir çalışma yürütülebilir ve şikayetleri ortadan kısa zamanda kaldırabiliriz. Son önemli bir eksiğimizde gençliğin sosyalist örgütlenmesinin başarılmamış olmasıdır. Örgütlenme gerektiği kadar geciktirilmiştir. Bunun nedenini gençlik ekimizde dile getirdik. Ancak burada bir kez daha söylemek gerekirse gençliğin merkezi örgütlenmesi ve kendi içinde ülke çapında yaygınlaştırılan bir örgütlülüğe ulaşılması Sosyalist Gençlik Birliği’nin (SGB) önünü açacaktır. Parti bu yönde elinden gelen çalışmayı özveriyle sürdürmekte genç arkadaşlarımıza her türlü yardımı elinden geldiğince yerine getirmektedir. Özetle önümüzdeki süreçte partimizi hummalı bir çalışma beklemekte sosyalizm yolunda kararlı yürüyüşü ise sürmektedir.

3 Nisan 2009 Cuma

TÜRKİYE’Yİ KİM YÖNETİYOR?

2008 yazında parlamentoda yaptığı bir basın toplantısında, Tunceli bağımsız milletvekili Kamer Genç “Meclis çalışmalarında iç tüzüğün uygulanmadığını ve rafa kaldırıldığını” ileri sürerek, “AKP hükümetinin uygulamalarıyla parlamentonun tasfiye edildiğine” dikkat çekmişti. Milletvekili Genç, komisyonlardan 2 madde halinde çıkan kanun tasarı ve tekliflerinin Genel Kurul’da 20-30 maddeye çıkarıldığını söyleyerek ''Getirilen kanunlar, ülkemize kurulan tezgahlar ve tuzaklar ortaya çıkmasın diye temel kanun olarak görüşülüyor. Maddeleri Mecliste tartışılmayan kanunun millete ne faydası olabilir?'' demişti. “Meclisteki bakanların bile kanunlardan haberdar olmadığını” anlatan milletvekili Genç’in bu eleştirileri kamuoyunda yankılanmadı.

Milletvekili Kamer Genç’in bu eleştirileri, ülkede siyasal karar odaklarının AKP hükümeti tarafından ülke dışına ve ülke içinde meclis denetiminin dışındaki dar bürokrasi ve sermaye mahfillerine kaydırıldığına dikkati çekiyordu. Ordu ile ilgili kararların NATO bürokrasisine ve MGK’ye kaydırıldığı 1950 ve 1960’lardan, siyaset ve sivil yönetim ile ilgili kararların YÖK, RTÜK, Hazine, IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşlara kaydırıldığı 1980 ve 1990’lardan sonra, geriye kalan ekonomik ve siyasal karar mekanizmalarının da 2000’li yıllarda Brüksel’deki Avrupa Komisyonu, AİHM, BDDK, EPDK, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu vs. bürokrasi zümrelerine kaydırıldığı görülüyor.

Türkiye’nin ekonomik, askeri ve siyasal açıdan dışa bağımlılığı, sol eleştirinin 50 yıldır gündemde tuttuğu bir başlık. Sanayi, ticaret, hizmet, madencilik, enerji, tarım ve hayvancılık sektörlerinde önde gelen aktörlerin (büyük holdingler, bankalar, sigorta şirketleri, ihracat ve ithalat tekellerinin) yabancı sermaye çıkarlarının kibarca “ortağı”, dobra dobra ifade edilirse “işbirlikçisi” olarak davrandığı, bu işbirliğinin sonucu olarak ülke ekonomisini ve geçim kaynaklarını yabancı çıkarlara mahkum ettiği biliniyor.

Bu bağımlılığın ülke halkına meyvesi, tarlada hasadını alınterini karşılamayacak fiyattan dış ticaret tekellerine kaptırmak zorunda bırakılan çiftçinin yoksullaşmasıdır, kırsal alanda geçimini sağlayamayan yoksul köylü nüfusun büyük şehirlere göçetmesidir, sanayide ve diğer sektörlerde günün yarısında pestili çıkana kadar çalıştırılan işçilerin boğaz tokluğu ile işsizlik sınırında gidip gelmesidir, yaygınlaşan suç- şiddet- sadaka- hurafeye bağımlılık iklimidir.

Bağımlılığın semeresini toplayan büyük holdingler, bankalar, sigorta şirketleri, ihracat ve ithalat tekelleri ise “büyüme” yaygarasıyla zil takıp oynuyor. Bunların banka hesapları şişkinleşiyor, sermayeleri büyüyor, lüks tüketim tutkuları, arsız ve azgın yaşam tarzı şehvetleri sınır tanımıyor.

Ülkemizin geçim kaynaklarının yabancı sermaye çıkarlarına ve onların yerli ortaklarına bağımlı kılınması elbette kendiliğinden olmuyor. Bunun böyle devam etmesini sağlayan bir yönetim cihazı, bir siyaset mekanizması var. Bağımlılığın muhafızlığını bu mekanizma üstleniyor.

Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet mekanizmaları, yabancı büyük güçlerin topraklarımızı işgal ve paylaşma emellerine karşı verilmiş bir savaşla kuruldu. 80 yılı aşkın bir süre sonra, bugün, bağımsız cumhuriyetin yönetimindeki büyük güç ve servet sahiplerinin eski işgalci güçlerle, geçen yüzyıl sonunda düvel-i muazzama denilen, günümüzde G-8 diye anılan İngiltere, Almanya, Fransa, ABD gibi emperyalist devletlerle yeniden çıkar ortaklığına yöneldiğine, ülkeyi işgal öncesi günlere benzer bir ortama sürüklediğine tanık oluyoruz.

İşbirlikçi büyük servet ve güç sahiplerinin, bağımsız olarak kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti’ni bir tür yarı-sömürgeleşmeye yöneltme çabalarında, yakın tarihin dört önemli dönüm noktası, 1953’te NATO’ya üyelik, 12 Mart ve 12 Eylül faşist askeri darbeleri ve AKP hükümetinin esas aktörlüğü ile yürütülen “ak darbe” rejimi değiştirme girişimidir.

NATO üyeliği yoluyla ABD tarafından denetim altına alınan Ordu, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleriyle tamamen zaptedildi. Yükselen demokrasi mücadelesini ve toplumsal hareketlenmeyi durdurmak için yapılmış 12 Mart darbesini nasıl 12 Eylül tamamlamışsa, 12 Eylül’ün açtığı yoldan ilerleyen bugünkü “ak darbe” de 12 Eylül darbesinin ekonomik ve toplumsal programını tamamlamaya soyunuyor.

Ak darbe, ülkenin kuruluş iradesinde temsil edilen siyasi karar yetkisini, ulusun egemenliği ilkesinden uzaklaştırma nihai adımı peşindedir. Avrupa Birliği, Orta Doğu Birliği, bir tür federal “Büyük Birlik” (Neo-Osmanlı) gibi çeşitlenen siyasal seçenekler yelpazesiyle sunulan yeni rejim tasarısı, 1908-1923 devrim sürecinin gerisine, eski rejime dönüş hülyasını temsil ediyor. Eski rejim, ülkenin yönetimini ülke halklarının iradesine devreden bağımsız cumhuriyet ilkesine karşıt olarak, padişahlık- hilafet- yerel otoriteler görünümü ardında siyasal karar odaklarını ülke dışına taşıyan bir anlayışın hortlaması biçiminde beliriyor.

Eski rejimin restorasyonu, cumhuriyete sahip çıkmaya aday güçlerin direnişinin durdurulmasını gerektiriyor. Bunun araçları, Ergenekon operasyonu ve davaları gibi girişimlerle cumhuriyetçi direnişe aday güçlerin terörize edilerek susturulması, kriz ortamında işsizlik ve yoksulluğun çapraz ateşiyle geriletilmesi, özgürlük- demokrasi- etnik ve kültürel kimlik haklarının genişletilmesi- sivilleşme- zenginleşme- insan hakları- büyük devlet olma söylemleriyle süslenmiş kapsamlı bir ekonomik- siyasal ve ideolojik saldırıdır. Restorasyon sürecinin arka planında ise baskı- diktatörlük- milliyetçilik- şeriatçılık- gericilik- yoksullaşma- asimilasyon- militarizm- sömürgeleşme programı sırıtmaktadır.

Eski rejimin restorasyonu, Cumhuriyet rejiminin siyasal karar ilkelerinin tasfiyesi ile tamamlanabilir. Cumhuriyet rejiminin siyasal kurum ve katılım kanallarının kısıtlanması ve tasfiyesi, Ak darbenin inşasına giriştiği gerici- korporatist rejimin habercisidir. AKP'nin 29 Mart 2009 yerel seçim kampanyasındaki "Büyük Düşün" sloganı, bu rejimin kod adıdır.

1 Nisan 2009 Çarşamba

DERİ İŞ SENDİKASINA ERGENEKON SALDIRISI


Türkiye Deri-İş sendikası, DESA işyeri direnişi nedeniyle Samanyolu TV tarafından Ergenekon operasyonuna hedef alındı.

Deri iş Sendikası 1 Nisan 2009 Çarşamba günü Samanyolu TV önünde bir basın açıklaması yapacak. Sendika işçi sınıfına yönelik bu saldırıya karşı duyarlı herkesi basın açıklamasına davet ediyor.

Sendikanın duyurusu aşağıdadır:

BASINA VE KAMUOYUNA

Desa’da Sendikal Mücadeleyi Kırmaya Gücünüz Yetmeyecek!

Sendikamıza ergenekon iftirası ile başlayan saldırılara bir yenisi daha eklendi

Sendikal mücadelenin pek çok kez işveren, hükümet ve satılmış medya aracılığı ile kırılmaya çalışıldığına tanık olduk. Sendikamıza yönelik son günlerde yapılan saldırlarla emek ve sendika düşmanı cephenin gözü dönmüşlüğünün varacağı boyutlara tanık olmaktayız.

Sendikamız 1 yıla yaklaşan bir süredir sendikal haklarını elde etmek için Desa işçileri ile kararlı bir mücadeleyi sürdürmektedir. Direnişimize ulusal ve uluslararası boyutta desteğin artması ile sendikamıza yönelik çirkin saldırıların şekli ve rengi giderek değişmektedir.

22 Mart’ta Desa işvereni-Samanyolu TV işbirliği ile sendikamıza ve Desa’da yürüttüğümüz mücadeleye yapılan ergenekon faaliyetleri iftirasından sonra, sendikamızın internet sitesi hacklendi, son olarak da dün gece sendikamıza girilerek ana bilgisayarın kasası ve bir dizüstü bilgisayar çalındı.

Sendikamız ciddi bir komplo ile karşı karşıyadır. Bu saldırıların kaynağı ve hedefi ortada, sendikamızın ve direnen Desa işçilerinin direncini kırmak... Bu saldırılar yıllardır sendikal harekette onurlu, inançlı ve kararlı duruşuyla yer edinen sendikamızın inancını ve kararlılığını daha da artırmaktadır.

Sendikamız bu komplo ve saldırılar karşısında ergenekon iftirasını yapan ve Desa işvereninin borazanlığına soyunan Samanyolu TV’nin önünde bir basın açıklaması yapacaktır. Duyarlı basınımızı, kamuoyunu, sendikaları, emek dostlarını sendikamıza yapılan bu saldırılara sessiz kalmamaya çağırıyoruz.

Tarih : 01.04.2009 Çarşamba

Saat : 12:00

Yer : Samanyolu TV

Ferah Mah. Reşatbey Sok N:12
Büyükçamlıca/İSTANBUL

T.DERİ-İŞ SENDİKASI

BASIN BÜROSU

İŞÇİ HABERLERİ BÜLTENİ (MART 2009)


Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası (BTS) Genel Sekreteri Yavuz Demirkol yaptığı açıklamada, BTS olarak hızlı tren ile ilgili olan çekincelerini daha önce de kamuoyuna duyurmuş olduklarını, hızlı tren seferlerinin durdurulmaması halinde her an bir kazanın meydana gelebileceğini kaydetti.

Türk-İş’e bağlı T. Haber-İş Sendikası’nın İstanbul Anadolu Yakası Şubesi 6. Olağan Genel Kurulu 28 Mart günü Bostancı Green Park Otel’de gerçekleşti. Genel Kurul, baştan sona kadar tartışmalı ve gerilimli bir havada geçti. Genel kurulda şube yönetimi için 3 liste yarıştı. Şimdiki şube başkanı Turgut Aktaş başkanlığındaki liste yönetime tekrar aday olurken işveren yanlısı ve AKP çizgisinde bulunan Mevlüt Bayraktar da ayrı bir listeyle seçime katıldı. Yönetime aday olan ilerici ve devrimcilerin temsil edildiği üçüncü liste ise Harun Toprak tarafından oluşturuldu. Toplam 106 delegenin oy kullandığı genel kurulda, Turgut Aktaş 51 oy alarak tekrar şube başkanı oldu. Mevlüt Bayraktar 38, Harun Toprak’ın listesi ise 17 oy alabildi.

ATV-Sabah emekçileri Cumartesi yürüyüşlerinin altıncısını 28 Mart günü gerçekleştirdi.

Türkiye Gazeteciler Sendikası her hafta Cumartesi günü Yüksel Caddesi’nde gerçekleştirdiği basın açıklamasına 28 Mart günü devam etti. ATV-Sabah grevcilerine destek eylemini gerçekleştiren TGS’nin eylemine Mart'ın son haftasında EMEP katıldı. Önce TGS adına yapılan açıklamada grev üzerindeki sansürü delen basın organlarına teşekkür edildi.

Birleşik Metal-İş Sendikası, kadın istihdamında Türkiye’nin düşüş içinde olduğunu belirtti.

İşten çıkarmalara ilişkin açıklama yapan Kurtiş işçileri 1 Nisan 2009 Çarşamba günü İstanbul Unkapanı Çalışma Bakanlığı ve Bölge Çalışma Müdürlüğü önünde gerçekleştirecekleri basın açıklamasıyla kamuoyuna süreç hakkında bilgi verecekler ve mücadele programlarını açıklayacaklar. Geçtiğimiz Şubat ayı (9 Şubat 2009) içinde Topkapı’da kurulu bulunan Kurtiş Matbaası’nda çalışan işçiler, yaklaşık üç aydır ücretlerinin ve diğer haklarının ödenmemesi üzerine iş bırakmışlar ve 2 gün süren direnişlerinin ardından haklarını alarak direnişlerine son vermişlerdi. İşçilerin kararlı duruşu nedeniyle geri adım atmak zorunda kalan Kurtiş patronu işçilerin birikmiş alacakların bir kısmını nakit, bir kısmını banka hesaplarına yatırmayı ve bir kısmını da kısa vadeli senet olarak ödemeyi kabul etmişti. Kurtiş patronu şimdi de işçileri usulsüz bir biçimde işten çıkararak saldırılarına yeni bir halka ekledi.

Denizli’de öne çıkan sendikalardan biri olan Türk-İş’e bağlı TEKSİF, yerel gazetelere verdiği demeçte işsizlik gündemi karşısında ÖTV indirimi yerine fabrikaların desteklenmesi gerektiğini savunuyor ancak işten çıkartmalara dair somut bir öneride bulunmuyor.

AKP’nin seçimlerde başarısız olduğunu belirten KESK Genel Başkanı Sami Evren, bunun en önemli nedeninin işsizlik ve yoksulluğa duyarsızlık olduğunu söyledi.

DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi yerel seçim sonuçlarına ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, özellikle sanayi kentlerinde, işçilerin ve emekçilerin yoğun olduğu bölgelerde AKP'nin oy kaybının yüzde 13 civarında olduğunu belirterek, seçim sonuçlarının toplumun hükümetin kriz politikalarını onaylamadığını gösterdiğini ifade etti.

Ford Otomotiv Sanayi AŞ (OTOSAN) Kocaeli fabrikasında üretime 01 Nisan 2009 Çarşamba gününe kadar ara verildi.

DİSK tarafından yapılan açıklamayla Gebze’de kurulu Procter Gamble Tüketim Malları San. Aş.’de DİSK’e bağlı Tümka-İş Sendikası’nın 37 gündür süren grevinin kazanımla sonuçlandığı duyuruldu. Greve son verilirken “birinci yıl artışı 3,9, ikinci yıl altışar aylık dönemlerde enflasyonun gözetileceği artış, kıdem zamlarında, ihbar tazminatlarında gece vardiyalarında yapılan artış ve teşvik ikramiyelerinin korunması” grevin kazanımı olarak sunuldu.

İzmir Çiğli'de krizin faturası, 8 ayda 6 bin işsiz!

Türk-İş'in oluşturduğu “Krize Karşı Emek Masası”na gelen bilgiler, işten çıkarma ve ücretsiz izin uygulamalarının otomotiv-metal, çimento-seramik, tekstil ve gemi yapımı sektörlerinde yoğunlaştığını gösteriyor. Son 5 aylık döneme bıkıldığında ise Türk-İş'in çeşitli sektörlerden yaklaşık 35 bin üyesi işten çıkarıldı. Aynı dönemde, konfederasyon üyesi yaklaşık 12 bin işçiye ücretsiz, 19 bin işçiye de yarım ücretli izin verildi. Bu dönemde de en çok üyesi işten çıkarılan sendika Türk Metal oldu. Sendikanın son 5 ayda işten çıkarılan üye sayısı 19 bin 693'ü buldu.

Meha işçileri 24 gündür sürdürdükleri direnişlerinin coşkusunu 26 mart günü Beyoğlu İstiklal Caddesi üzerindeki LC Waikiki mağazasının önüne taşıdılar. Öğle saatlerinde İstiklal Caddesi üzerindeki Ağa Cami’den mağaza önüne yürüyen işçiler ‘Yaşasın LC Waikiki-Meha Tekstil direnişimiz’, ‘Ücret, fazla mesai, tazminat haklarımız gaspedilemez / LC Waikiki- Meha Tekstil Direnişçi İşçiler’ pankartlarını açtılar. Yürüyüş boyunca ve mağaza önünde “Yağma yok direniş var!”, “Direne direne kazanacağız!”, “Krizin faturası patronlara!”, “Yaşasın Wakiki-Meha direnişimiz!”, “Yaşasın onurlu mücadelemiz!”, “Susma sustukça sıra sana gelecek!”, “İşten atmalar yasaklansın!”, “Meha’da direniş kazanacak!”, “Tencere boş tava boş Waikiki için hava hoş!”, “Waikiki şaşırma sabrımızı taşırma!” sloganlarını atan işçiler basın açıklamasının ardından oturma eylemi yaptılar.

Emine Arslan’ın birçok kesim tarafından sahiplenilen ve adeta sembol haline gelen direnişine yönelik son saldırı ve düşmanlık örneği ise dinci-gerici Samanyolu TV aracılığıyla farklı bir biçimde sergilendi. Fethullah Gülen cemaatine bağlı Samanyolu Televizyonu’nda çıkan haberle “Ergenekon’la bağlantılı sendikaların işçilerin işsiz kalmasına neden olacak eylemler yaparak krizi derinleştirmeye çalıştığı” ifade edilerek sendikaların bu yolla hükümeti zor duruma düşürmeye çalıştıkları söylendi. Sefaköy’deki DESA direnişçisi Emine Arslan’ın direnişi de Samanyolu TV tarafından bu örnekler arasına alındı.

Yerel seçimler yaklaştıkça sermaye partileri maskelerini takarak işçi ve emekçilerin arasında dolaşmaya devam ediyorlar. Her biri kriz başta olmak üzere işçilerin yaşadığı sorunlara çözüm bulacağını vaat ediyor, yıllardır unuttukları işçilerin sorunlarını hatırlayıveriyorlar. Son dönemde işçi direnişlerinde yaşanan yoğunlaşma da bu ortaoyununun bir perdesi haline gelmiş durumda. Her türden burjuva partisinin akınına uğrayan MEHA işçilerinden sonra 95 gündür direnişte olan Sinter Metal’de Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP şov yaptı.

Turkuvaz Grubu'na bağlı ATV-Sabah'taki grev 41. günü geride bırakırken, destek ziyaretleri de devam ediyor. Grevle birlikte sürdürülen plaza çalışanlarının eylemleri ATV-Sabah önünde gerçekleşirken, Demokratik Güç Birliği Sarıyer Belediye Başkan Adayı Tuncay Yıldırım, Eğitim-Sen 7 No'lu Şube ve Almanya genç sol örgütü Die Linke üyesi gençler grevcileri ziyaret ettiler.

18 Mart günü makineleri kaçırmak isteyen patrona karşı direnen MEHA işçileri uğradıkları polis saldırısını 19 Mart günü DİSK Genel Merkezi'nde protesto ettiler.

Desa Direnişiyle Dayanışma Kadın Platformu, direnişte olan Desa, ATV-Sabah ve Meha işçisi kadınların da katılımı ile Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nde ortak bir basın toplantısı düzenledi.

Bir dönemin pamuk ve tekstil yatağı olarak bilinen Tarsus’ta, son 10 yıldır fabrikalar birbiri ardına kapanıyor.

Bakan Şahin, Antalya sokaklarında mikrofonla oy isterken, yaşlı bir kadın camdan gördüğü bakana "Bakan bey bakan bey buraya bak. Bırakın bunları herkes işsiz, gençler ağlıyor. Onlara iş verin, aş verin" diyerek tepki gösterdi.

1 milyar TL tutarındaki yeni paketin içeriğini seçim meydanlarında açıklayan hükümet, "krediyi al işçi çıkarma" çağrısı ile işten çıkarmalara karşı tepkiyi azaltmaya çalışıyor.

Sabancı Holding kuruluşu olan Brisa Lastik Fabrikası’ndaki sendika delege seçimlerini, bir süre önce işten çıkartılan işçiler yoğunluklu olarak kazandı. Fabrikada, toplam 76 delegeden 64’ünü mevcut yönetime muhalif olan ve bir süre önce işten çıkartılanlar kazandı.

Küresel ekonomik krizi bahane ederek yeni iş planlaması yoluna giden ve bu kapsamda işçi de çıkaran Türk Pirelli Lastikleri İzmit Fabrikası, 27 Mart gecesinden itibaren yeniden duruşa geçiyor. Fabrikada, 4 gün üretim yapılmayacak.Fabrikada çalışan ve Lastik-İş Sendikası’na üye olan 1.250 işçi, üretim duruşları dolayısıyla gerginlik yaşıyor.

Elazığ'ın Alacakaya ilçesindeki Sori mevkisinde Yunusdere Krom Tüneli'nin 3 bininci metresinde gece göçük meydana geldi. Göçükte 2 işçi yaşamını yitirdi.

Sendikalı oldukları için işten atılan Mersin Limanı işçileri, Ocak ayından beri aileleri ve demokratik kitle örgütlerinin desteğiyle işlerine geri dönmek için direniyor ve eylemlerini sürdürüyor.

DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, hükümetin açıkladığı “5. paket” ve Ziraat Bankası’nın “Ödeme Kolaylığı Paketi”ni eleştirerek, bunları “krizi tam olarak kavramayan sosyal boyutu eksik tedbirler” olarak nitelendirdi.

Hava İş Sendikası Türk Hava Yolları Teknik A.Ş işyerlerinin metal işkolunda olduğuna ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı kararına itiraz etti. İlk duruşma 21 Nisan’da görülecek.

TES-İŞ ile İZAYDAŞ arasında süren toplu sözleşme görüşmeleri anlaşmayla sonuçlandı. İşçi ücretlerine ilk yıl için en düşük yüzde 15 zam yapıldı.

İzmit Alikahya’daki belediye işçileri, maaşlarını alamadıkları gerekçesiyle işi bırakarak uyarı eylemi yaptı.

Manisa'nın Soma İlçesi'ndeki özel bir şirkete ait kömür ocağında meydana gelen göçükte, bir işçi hayatını kaybetti, bir işçi yaralandı.

Türk Hava Yolları A.O Yönetim Kurulu, işkolu, yetki ve toplu iş sözleşmesi süreçlerinde yetkili sendika Hava İş’i tanımayan kararlara imza atarken, açılan davalara rağmen 22. dönem toplu iş sözleşmesi görüşmelerini beklemeden personele yüzde altı zam yaptı.

Adana İncirlik Hava Üssü’nde Amerikan askerleri için yapılması planlanan 102 villanın inşaatında çalışan Makyal-Erka işçileri, aylardır alamadıkları ücretleri için başlattıkları mücadeleyi, açlık grevine taşıdı. Almanya’da bulunan ve Avrupa’nın en büyük üssü konumundaki ABD Üssü’nün İncirliğe taşınma işlemleri üç yıldır sürerken, villa inşaatında çalışan 264 taşeron işçisi tarafından ücretlerinin ve tazminatlarının ödenmemesi nedeniyle açlık grevi başlatıldı.

Kocaeli'nin Gebze İlçesi'ne bağlı Balçık Köyü'nde bulunan Zekeriya Polat'a ait tahta paleti imalathanesinde çıkan yangında Türkmenistan uyruklu oldukları tahmin edilen göçmen işçilerden üçü yaşamını yitirdi.

İzmir'de bulunan Nilgün Yalçınsoy Firması'nda çalışan 78 işçi, 6 aydır patronun ücretlerini ödememesi nedeniyle eylem yaptı. Yalçınsoy Firması önünde basın açıklaması yapan Tekstil-Sen üyeleri, işçilerin 6 aydır işverenden alamadıkları paraların ödenmesini talep etti. "Sadaka Değil, Haklarımızı İstiyoruz" yazan pankart açan sendika üyeleri, attıkları sloganlarla patronu protesto ettiler.

Denizli’de kurulu Menderes Tekstil Fabrikası’nda, sendikaya üye oldukları için işten atılan işçilerin yaşadıkları İsveç’te gündem oldu. İsveç Radyosu’nun “Ekot Haber Ajansı” IKEA, Wal-Mart, Kohls ve Carrefour gibi büyük tekellere üretim yapan Menderes Tekstil işçilerinin çalışma koşullarını ve patronun sendika düşmanı tutumunu İsveç kamuoyunun gündemine taşıdı. Program, İsveç’te büyük yankı yarattı. İsveç’in en fazla izlenen kanalı TV 4 olaya geniş yer verirken, olay yazılı basında da yer aldı. Basın; IG Metall, TEKSİF ve IKEA yöneticilerinin görüşlerine yer verdi. İş kazası geçiren ve fabrikadan atılan işçilerden Rafet Çoban ve Habib Başişçi, yaşadıklarını İsveç kamuoyuna aktardı. Ölümlü iş kazalarının yaşandığı, sendikal örgütlenmenin engellendiği Menderes Tekstil’in IKEA tarafından birkaç kez Yılın Üreticisi Ödülü’ne layık görülmesi ise şaşkınlık yarattı.

2000 yılında Türkiye’nin en büyük beyaz et üreticisi olan Köy-Tür’ün İzmir Torbalı ilçesindeki tesislerinde üretim durdu, yaklaşık bin işçi tazminatlarını alamadan işten çıkarıldı.

Kayseri Meydanda Genel-İş, SES, TÜMTİS ve Tekstil-İş tarafından “İşsizliğe son” şiarı ile 22 Mart'ta basın açıklaması yapıldı. “İşten atmalar yasaklansın!” sloganının atıldığı açıklamaya yaklaşık 200 kişi katıldı.

Grevlerinin 5. haftasına giren Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) üyesi ATV-Sabah çalışanları 21 Mart akşamı saat 19.00’da Taksim Tramvay Durağı’nda buluşarak buradan meşaleleriyle Galatasaray Lisesi önüne yürüdüler.

TORLAK Tersanesi Mercan Denizcilik bünyesinde yağ temizliği yapan 8 tersane işçisine işlerinin bitmesine rağmen ücretleri ödenmedi. 5 bin TL’lik ücret alacakları gaspedilen işçiler Tersane İşçileri Birliği Derneği’ne başvurdu. TİB-DER yöneticilerinin Mercan Denizcilik taşeronuyla yaptığı görüşme sonunda 8 işçinin gaspedilen ücretlerin tamamının ödenmesi sağlandı.

Krizi bahane gösterip ücretlerde kesintiye giden Vestel, yeni işçi almaktan da geri kalmıyor. Firma, işçilerin örgütsüzlüğünden faydalanıyor.

Adana’da SES, TKP, ÖDP, Halkevleri ve birçok sendika ve siyasi yapı tarafından oluşturulan “Krize Karşı Emek ve Demokrasi Platformu” krize karşı bir yürüyüş ve basın açıklaması gerçekleştirdi. 5 Ocak Meydanı’nda toplanan platform bileşenleri, İnönü Parkı’na doğru yürüyüşe geçti. “Krizin yükü patronlara”, “Tayyip krizi al başına çal”, “İşçi düşmanı AKP’yi durdurun” sloganları ile İnönü Parkı’na gelen yürüyüşçüler, alkış ve ıslıklarla AKP’yi protesto etti.

Kızılay'da basın açıklaması yapan Emekli-Sen üyeleri, AKP'nin yerel seçimleri kendi iktidarını sürdürmenin aracı haline getirmek istediğini, bunun yerine yerel politikaların konuşulması gerektiğini söylediler ve adaylara kent yönetimi ile ilgili taleplerini ilettiler. Herkesi yurttaşlık görevini yerine getirerek oy kullanmaya ve sandıklara sahip çıkmaya çağıran Beysülen, "Emekliklerin yaşamını kolaylaştıracak politikalar geliştirmeyen ve örgütlenme özgürlüğümüze saygı göstermeyen, özelleştirmeci, rantiyeci, kent merkezlerini yoksullara kapatan, kentsel dönüşüm adı altında evlerimizi başımıza yıkan, suyumuzu kirleten ve bize zehirli su içiren, toplu taşımacılığı dışlayarak kenti otoban yollarla donatan, belediye hizmetini kamu hizmeti olarak düşünmek yerine hizmetlerden kar elde etmeye çalışan adaylara oyumuzu vermeyeceğiz" dedi.

İstanbul Üniversitesi’ne bağlı Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde çalışan Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’na ( SES ) üye sağlık emekçileri 20 Mart günü sabahtan itibaren döner sermaye gelirlerinin adil dağıtılması talebiyle yarım gün iş bıraktı. Sağlık emekçileri basın açıklaması ve yürüyüşle başladıkları iş durdurma eylemlerinde hasta yakınlarından alkışlarla destek aldı.

Sendikal örgütlenme nedeniyle işten atılan 380 Sinter Metal işçisinin Üsküdar 3. İş Mahkemesi'nde süren işe iade davasının ikinci duruşmasında, mahkeme tanıkların dinlenmesi için duruşmanın 10 Nisan’a ertelenmesine karar verdi.

Çorum’da 2005 yılında Başbakan Erdoğan’ın açılışını yaptığı Mintay Tekstil AŞ'nin Ravelli Gömlek Fabrikası’nda dört aydır maaş alamayan işçiler iş bıraktı.

Kütahya Eğitim-Sen Şubesi, 18 Mart günü “Geleceğimizi birlikte belirlemeye var mısınız?” başlıklı bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklama Eğitim-Sen Şubesi’nin önünden Küçük Park’a kadar süren bir bildiri dağıtımı ile başladı. Küçük Park önüne gelindiğinde bildiri dağıtımı bir süre daha devam etti. Ardından basın metni okundu. Yaklaşık 50 kişinin katıldığı basın açıklamasında “İş, ekmek yoksa barış da yok!”, “İşçiler birleşin”, “Kahrolsun ABD emperyalizmi”, “Direne direne kazanacağız” ve “Krizin bedeli patronlara” dövizler açıldı ve sloganlar atıldı.

Mersin Limanı'nda direnişte olan Akan-Sel işçilerine DTP milletvekili Hasip Kaplan destek verdi. Mersin Emek ve Demokrasi Platformu adına konuşan Türk-İş İl Temsilcisi ve Petrol-İş Mersin Şube Başkanı Adil Alaybeyoğlu ise yaptığı konuşmada atılan işçilerin işbaşı yaptırılmasını istedi. Anlaşma sağlanamadığı koşullarda örgütlü oldukları Ak Gübre’de greve gideceklerini ve mücadelenin bir ucundan da kendilerinin tutacağını söyledi.

Grevdeki ATV-Sabah çalışanlarına Türk-İş'e bağlı Tes-İş Sendikası destek ziyaretinde bulundu.

Sinter Metal ve Gürsaş işçileri direnişlerinin 90. gününde Ümraniye’ye yürüdüler. Öğle saatlerine kadar fabrika önündeki bekleyişlerini sürdüren direnişçi işçiler buradan servislere binerek Ümraniye’de Netaş fabrikasının önüne geldiler. Burada DİSK Genel İş Sendikası İstanbul Anadolu Yakası Bölge Başkanı Veysel Demir, BDSP, OSİM-DER, ÖDP, EMEP, Ümraniye Halkevi ve UİD-DER’in katılımıyla Ümraniye merkeze doğru kortejler oluşturularak yürüyüşe geçildi. DİSK / Birleşik Metal İş, Sinter Metal ve Gürsaş pankartlarının açıldığı eylemde yolun tek şeridi trafiğe kapatıldı.

9 Eylül Üniversitesi Hastanesi’nde çalışan sözleşmeli sağlık emekçileri, kadro talebiyle eylem yaptı. 4/B ve 4/C’li olarak çalışanlar adına konuşan SES İşyeri Temsilcisi Derya Çağdaş, sürekliliği olan kamu hizmetlerinde sözleşmeli eleman çalıştırılmasının Anayasa’ya aykırı olduğunu söyledi. Aynı işi yapanlar arasında ücret, çalışma saati, sosyal güvenlik ve örgütlenme gibi birçok konuda farklılıklar olduğunu söyleyen Çağdaş, “Bu durum, çalışma barışını bozarak rekabetçi bir iş ortamı yaratmakta, hizmet sunumunda sıkıntılara yol açmaktadır. Bu arkadaşlarımızın net maaşı belli değildir. Bir ay önce aldığı maaşı, bir ay sonra alamıyor” dedi.

Toplusözleşme görüşmelerinde dile getirdikleri talepler kriz gerekçesiyle kulak arkası edilen Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) işçileri, yaptıkları eylemlerle “Sabrımızı taşırmayın” mesajı verdiler. Türkiye’nin dört bir yanında işyerleri önünde toplanan Petrol-İş üyesi işçiler, kamu toplu iş sözleşmeleriyle ilgili sessizliğini bozmayan Türk-İş’i de harekete geçmeye çağırdılar.

KESK'e bağlı BES, nüfus müdürlüklerindeki zorunlu mesai uygulamasına tepki gösterdi. Angarya çalışmaya son verilmesini isteyen BES, mesai ücretlerinin artırılmasını ve gelir vergisi kesintisinin kaldırılmasını talep etti.

Seyrantepe'deki stadyum inşaatında 3 aylık ücretleri ödenmediği için 15 gündür eylem yapan ve önceki gün de Galatasaray bayrağını indiren yaklaşık 500 işçinin işine son verildi.

İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çalışan sağlık emekçileri, KESK'e bağlı SES öncülüğünde sözleşmeli personel statüsünün iptali ve çalışanların kadroya alınması için hastane önünde basın açıklaması düzenledi.

SABAH ve atv’de grev 34. gününü geride bırakırken, destek eylemleri de sürüyor. Grevcilerin 18 Mart günkü ziyaretçileri IBM çalışanları ile üniversitelerde araştırma görevlisi statüsünde çalışan asistanlardı.

Ford Otomotiv, ya işçi ücretlerinin işsizlik sigortası fonlarından kısmen karşılanmasını öngören kısa çalışma ödeneğinden yararlanacak ya da 500 işçi çıkaracak. İşveren ile Türk-Metal sendikasının kısa çalışma ödeneğinden yararlandırma konusunda anlaşmaya vardığı açıklandı. Resmi karar bekleniyor.

KESK'e bağlı Büro Emekçileri Sendikası’nın (BES) çağrısıyla, yurt genelinde Maliye Bakanlığı’na bağlı işyerlerinde 2 saat iş bırakma eylemi yapıldı. Maliye çalışanlarının büyük kısmının katıldığı iş bırakma eyleminde, eşit işe eşit ücret ve iş güvencesi talepleri öne çıktı.

İzmir’in Gaziemir ilçesinde üç aydır maaş alamayan belediye işçisi Mehmet Pirinççi, kendini iple tavana asarak intihar etti. Pirinççi, Hizmet-İş’in örgütlü bulunduğu Gaziemir Belediyesi’ne bağlı Gazibel isimli taşeron şirkette çalışıyordu. Pirinççi’nin intihar ettiği gün saat 17.00’ye kadar para yatar umudu ile bankamatiğin önünde beklediği, üç aylık kira borcunun olduğu ve evinden çıkarılmak istendiği öğrenildi.

Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in rekor seviyeye yükselen işsizlik oranının gerekçesi olarak "kadınların kriz döneminde daha fazla iş aramaya başlamasını" gösterdiği açıklaması tepki topladı.

Arslanbey Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Tezcan Galvaniz fabrikasından geçen yılın Kasım ve Aralık aylarında atılan 121 işçiden 2’si, açtıkları ‘’işe iade’’ davasını kazandı. Karar, ’’işçilerin kriz değil, sendikal gerekçelerle atıldığını’’ içeriyor.

AKP’li Bingöl Belediyesi’ne bağlı çalışan 200’e yakın işçi, 5 aydır ücretlerini alamadıkları gerekçesiyle iş bıraktı.

İzmir Aliağa’daki Tüpraş rafinerisinde buhar kazanında patlama meydana geldi.

5 Mart'ta işten atılan, ücretleri ödenmeyen, direnişteki MEHA Tekstil işçileri 18 Mart günü polisin saldırısına uğradı. Hileli bir icra takibi ile işyerindeki makinaları ve diğer eşyaları dışarıya çıkartmak isteyen patrona karşı çıkan işçiler, bir telefonla olay yerine gelen Gaziosmanpaşa Emniyet Müdürü ve emrindeki polislerin saldırısına maruz kaldı. DİSK yöneticilerinin de aralarında bulunduğu kitleye saldıran polis, iki işçiyi gözaltına alırken, yasadışı makina ve teçhizat boşaltma işlemi tamamlandı.19 Mart tarihinde Şişli Meydanı’nda buluşan tekstil işçileri, DİSK Genel Merkezi’ne kadar yürüyerek olayı protesto ettiler. İşçiye değil hırsıza barikat, Yaşasın sınıf dayanışması, MEHA’da direniş kazanacak, İşçiyiz haklıyız kazanacağız sloganlarıyla yürüyüşe geçen işçilere DİSK yöneticileri, TKP Şişli İlçe Örgütü ve YC İşçi Birliği de destek verdi.

Türk Emekli- Sen Genel Başkanı Osman Özdemir "Emekliler seçim kandırmacısı istemiyor, tüm emeklilerin aylıklarına en az 300 TL zam gelmezse "emekliler seçimde hükümeti teğet geçecek" dedi.

KESK'e bağlı Büro Emekçileri Sendikası (BES) taleplerini duymazdan gelen hükümeti uyarmak amacıyla 18 Mart’ta 2 saat iş bırakacağını açıkladı.

Meha işçilerine destek ziyaretleri sürüyor. İşçilerin 16 Mart günü ziyaretçisi Gazi Osman Paşa (GOP) Telekom işçileriydi. Haber-İş üyesi Telekom işçileri, öğle molalarında toplu olarak Meha’ya geldiler. Fabrikanın bulunduğu yolu trafiğe kapatan işçileri, direnişçi işçiler de yolu trafiğe kapatarak karşıladılar.

PİRELLİ işçileri, Lastik-İş sendika yöneticilerinin delege adaylıklarını antidemokratik yöntemlerle engellediği gerekçesiyle seçimlerin iptali ve sendikacıların görevden alınması talebiyle dava açtı.

Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Nazım Kaya, haciz yazısı gönderilen işçilerin, işverenler tarafından tazminatsız işten çıkarılmaya başlandığını ileri sürdü.

DİSK-AR, Resmi İstatistik Kurumu TÜİK’in Aralık 2008’e ilişkin işsizlik verilerini değerlendirdi. DİSK’in değerlendirmesine göre TÜİK’in işsizlik verileri kapitalist krizin ağır bir sosyal soruna dönüşmüş olduğunun en açık kanıtıydı. Eylül-Aralık 2008dönemine ait resmi verilere göre kapitalist krizin Aralık 2008’de ortaya çıkardığı işsizlik oranı %13,6 olarak görülürken 2007 yılının Aralık ayında bu oran %10,6’ydı. DİSK-AR’ın değerlendirmesinde ise gerçek işsizlik oranının (İşsiz olduğu halde iş aramadığı veya iş bulma ümidini yitirdiği için TÜİK tarafından işsiz sayılmayanlar ve mevsimlik çalışanlar) Aralık 2008’de %22,5’e çıktığı hatırlatıldı. DİSK-AR’ın TÜİK’in resmi işsizlik verileri üzerinden yaptığı değerlendirmede tarım dışındaki işsizlik oranı %17,3 ve gerçek işsizlik oranı hesaba katılarak yapılan değerlendirmede Aralık 2008’de işsiz kalanların sayısının yaklaşık 1 milyon 300 bin kişi olduğu belirtildi. Bu sayının Eylül 2008’den Aralık 2008’i kapsayan dönem için ise 3 milyon 200 bin olduğuna işaret edildi.

Ege Genç-Sen kriz ve diplomalı işsizlik gündemli imza kampanyası örgütlüyor.

33. gününe giren ATV-Sabah grevinin 16 Mart'taki ziyaretçileri Türk-İş’e bağlı Yol-İş Sendikası İstanbul 1, 2 ve 3 No’lu Şubelerin yönetim kurulu üyeleri, Tekstil Sen ve Desa Direnişiyle Dayanışma Kadın Platformu’ydu.

Galatasaray Kulübü’ne yapılan Aslantepe Stadı’nın işçileri üç aydır alamadıkları ücretleri için eylemlere devam ediyor. İnşaatı durduran işçiler, dün de stattaki Galatasaray bayrağını indirerek taleplerine muhatap aradı. Kasım ayından bu yana defalarca iş bırakarak patronlarını uyaran işçiler son on beş gündür inşaatı tamamen durdurdu.

Edirne Giyim Sanayi A.Ş. ile Türkiye Tekstil, Örme ve Giyim Sanayi İşçileri Sendikası (TEKSİF) arasında devam eden toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşmaya varılamaması üzerine 500 işçinin sendikadan istifaya zorlandığı öne sürüldü.

Tariş Pamuk Birliği’nin 1975 yılında kurduğu Avrupa'nın ve Balkanların en büyük iplik fabrikası durumunda bulunan İplik ve Dokuma Fabrikası, önce tekstil sektörünün girdiği darboğaz, ardından küresel krizin etkileri nedeniyle 6 ay boyunca üretimini durdurma kararı aldı.

İşçilerin olabileceğin en üst seviyede üretim yapmalarını hedefleyen patronların imdadına ‘Perkotek Personel Devam Kontrol Teknolojileri ve Güvenlik Sistemleri’ firması yetişti! İşyerine kurulan takip sistemleriyle ‘verimi’ artıran işverene Perkotek, “Üçün beşin hesabını yapmıyoruz demeyin. Biz yapıyoruz” diyerek yeni bir açılım sundu: “İşçinin tuvalette kaybettiği vakti kazanmak.” Tekstil sektöründe yaygınlaşan ‘tuvalet takip sistemi’yle işçilerin tuvalete gitme sayısı ve süresi kısıtlandı. Hekimler ve sendikalar ise uygulamayı insan haklarına aykırı buluyor.

CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen, ilkel koşullarda kot taşlama işçisi olarak çalıştığı için ölümcül silikozis hastalığına yakalanan vatandaşlar için yasa teklifi hazırladı. Teklife göre, sigortalı olup olmadıklarına bakılmaksızın bir kereye mahsus olmak üzere bu meslek hastalığına yakalanan bütün işçilerin emeklilik hakları sağlanacak. Teklif kot kumlama işinde çalışmış işçilerin sosyal güvencesi olsun ya da olmasın sağlık kontrolleri ve tedavilerinin ücretsiz olarak yapılmasını da öngörüyor.

Kayseri Eğitim Sen Şubesi 12 Mart'ta şube binası önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Şube Başkanı Sedat Ünsal’ın okuduğu basın açıklamasında, eğitim ve bilim emekçilerinin krizin bedelini ödemeyecekleri, ekonomik demokratik taleplerin takipçisi olacakları vurgulandı.

Eskişehir Eğitim Hakları Derneği 15 Mart'ta Adalar Migros önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Yapılan açıklamada, “uluslararası hukukta ve ulusal hukukta tanımlandığı üzere parasız olması gereken eğitimin çeşitli bahanelerle öğrencilerden ve öğrenci velilerinden para toplanarak verildiğine” değinildi.

Bursa’da Heykel-Orhangazi’de gerçekleştirdikleri Pazartesi eylemleri ile sendika hakkı için sürdürdükleri direnişlerini duyurmaya devam eden Türkiye Motorlu Taşıt İşçileri Sendikası (TÜMTİS) üyesi sarı otobüs şoförlerine birkaç sendika temsili olarak katılarak ‘destek’ verdi.

1 ayı aşkın süredir grevde olan ATV-Sabah çalışanlarını Basın-İş üyeleri ziyaret etti.

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın Meclis'te bir soru önergesine verdiği yanıt, PTT’nin personel eksiği nedeniyle posta dağıtımının ağırlıklı olarak taşeron firmalar tarafından yapıldığını ortaya koydu.

Deri-İş Sendikası’na üye oldukları için işten atılan ve direnişe geçen Desa Deri işçileriyle dayanışma amacıyla gece düzenlendi. Tuzla’ya bağlı Orhanlı Belediyesi Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen gecede Desa’nın Düzce’deki fabrikasında 321 gündür, Sefaköy’deki fabrikasında ise 257 gündür direnişte olan işçiler ile Deri-İş üyesi diğer deri işçileri bir araya geldi. Siyasi parti temsilcileri ve mahalle muhtarları da işçileri yalnız bırakmadı.

Bolu'nun Mudurnu ilçesinde faaliyetine son veren bir piliç fabrikasının işçileri, firmadan alacaklarını tahsil edemediklerini söyleyerek eylem yapıyor. 2007'den beri "Kılıç Entegre Tavukçuluk A.Ş." tabelasıyla faaliyet gösteren eski Mudurnu Piliç Fabrikası'nın 2008 sonunda üretimi durdurması nedeniyle işsiz kalan işçilerin tamamına yakını eyleme katılıyor. 16 Mart günü fabrikanın önünde bir araya gelen yaklaşık 400 işçi, ilçeye girişi sağlayan karayolunu trafiğe kapattı. Polis ekiplerinin sözlü müdahalesi sonunda yolu açan işçiler, fabrikanın önünde lastik yakarak eylemlerine devam ediyorlar.

Eğitimde yaşanan sorunlarla ilgili hazırladıkları dosyayı Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'e iletmek isteyen Eğitim-Sen yöneticileri, bakanı makamında bulamayınca protesto etti.

Makyal-Erka işçileri açlık grevinin 13. gününde İncirlik’te bir basın açıklaması gerçekleştirdiler.

Güzeltepe Uğur Mumcu Parkı’nda bir araya gelen emekten yana güçler Çiğli AKP ilçe binası önüne bir yürüyüş gerçekleştirdi. “Zamlara, vergilere, açlığa yoksulluğa karşı insanca bir yaşam istiyoruz!” şiarlı pankartın açıldığı eylem Çiğli İşçi Platformu, Alevi-Der, Çiğli Halkevi, Çiğli ÖDP, Çiğli Belediyesi İşyeri Temsilciliği, Ege 78’liler, İzmir 78’liler tarafından gerçekleştirildi. KESK İzmir Şubeler Platformu, TÜMTİS, Deri-iş Sendikası İzmir Şube ve işten atılan taşeron park bahçe işçileri de eyleme destek sundu.

İzmit'te 14 Mart Tıp Haftası'nda sağlık hizmetlerinin ve sağlık çalışanlarının sorunlarına dikkat çekmek için, TTB, SES, Dev Sağlık-İş şubeleri yürüyüş düzenledi.
Emekli-Sen Genel Başkanı Veli Beysülen, birkaç istisna hariç, siyasi partiler ile adayların, yaşlı ve hasta olan insanların yaşamını kolaylaştıracak yeterince projesi olmadığını söyledi.

Tüm Bel-Sen Ankara 1 No'lu Şube Başkanı Yusuf Şenol, Ankara Büyükşehir Belediyesi yönetiminin uygulamalarına karşı, bugüne kadar tamamına yakını çalışanların lehine sonuçlanan 10 bin civarında dava açmak zorunda kaldıklarını söyledi.

İstanbul’da Tünel’den Taksim Meydanı’na yürüyen hekimler, eczacılar, dişhekimleri, hemşireler ve sağlık emekçileri, AKP hükümetinin sağlık hizmetlerini paralı hale getirmesini protesto etti. “Sağlık hakkı, mesleki bağımsızlık, can güvenliği, iş ve ücret güvencesi için birleşik mücadeleye” yazılı pankart açan yaklaşık 500 kişi sağanak yağmur altında “AKP sağlığa zararlıdır”, “Herkese parasız sağlık hizmeti” sloganlarıyla Taksim’e yürüdü. TÜBİTAK’ın Darwin sansürünün de eleştirildiği yürüyüşte “Darwin teorisi ne meczuplar, ne mürteciler, ne padişahlar gördü, boşuna çırpınmayın” yazılı dövizler taşındı. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın ameliyat için ABD’ye gitmesine atıfta bulunan hekimler tepkilerini “Vatandaşa dokuzuncu hariciye koğuşu, onlara ‘hamdolsun’ Cleveland yolları. Bu nasıl adalet!” yazılı dövizlerle ifade ettiler.

BURSA’da Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Etap Tekstil işçilerinin öncelikli talepleri kreşin yeniden açılması.

Krizin patlak vermesiyle beraber Metro yönetimi de çoğu asgari ücretle çalışan işçilerine çeşitli dayatmalarda bulunmaya başladı. Metro marketler zincirinin Türkiye ayağında örgütlü olan DİSK’e bağlı Sosyal- İş Sendikası ile 2009 yılının Ocak ayında başlayan 3. Dönem toplu sözleşme görüşmelerinde market yönetimi işçilere ilk 6 ay için % 0, ikinci 6 ay için de % 4 zam gibi komik bir rakam önerdi.

13 Mart günü Meha Giyim fabrikası önünden yürüyüşe başlayan işçiler ve destekçi kurumlar coşkulu sloganlar eşliğinde GOP Meydan’a kadar yürüdüler. Yaklaşık 1 saat süren yürüyüş sırasında yol trafiğe kapatıldı. Polisin işçileri kaldırımdan yürütme çabası da “Baskılar bizi yıldıramaz!” sloganlarıyla karşılanarak boşa düşürüldü. İşçilerin kararlılığı sonucu polis geri adım attı ve yürüyüş yol kesilerek devam etti.

Tersaneler cehenneminde ölümlerin ardı arkası kesilmiyor. Üstelik ölüm haberleri yalnızca Tuzla’dan değil benzer koşulların yaşandığı pek çok farklı tersaneden geliyor. 122. ölüm haberi 12 Mart günü İzmir Aliağa’dan geldi. Malta bandıralı kuru yük gemisine hasar tutanağı hazırlamak için binen işçiler Mustafa Sıva ve Gürhan Çam biriken metan gazından zehirlendi. Gürhan Çam arkadaşlarının müdahalesi ile kurtarılırken Mustafa Sıva olay yerinde hayatını kaybetti.

Kamu Emekçileri Sendikası Konfederasyonu'nun Manisa'da düzenlediği "krizin faturasını ödemeyeceğiz" mitingine beş bini aşkın kamu emekçisi katıldı.

Van Eğitim-Sen üyeleri İskele Caddesi’nde toplanarak Milli Eğitim Müdürlüğü’ne kadar yürüdüler. Müdürlüğün bahçesinde okunan basın açıklaması sık sık, “Tefeci Çelik”, “Hırsız Çelik” ve “Ana dilde eğitim hakkımız engellenemez” sloganları ile kesildi.

Kocaeli Devlet Hastanesi’nde 2 doktor ve 1 hemşirenin hasta yakınları tarafından darp edilmesi nedeni ile Kocaeli Tabip Odası ve SES üyeleri Kocaeli Devlet Hastanesi önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Sağlık emekçilerinin protestosuna KESK ve DİSK’e bağlı sendikaların yöneticileri de destek verdi.

Düzce Belediyesi'nin hizmet alımı yaptığı 4 ayrı taşeron firmada çalışan toplam 300 işçi eylem yaptı. Belediye binası önünde oturma eylemi yapan işçilerin maaşlarının bir kısmı eylem sonucu ödendi.

Eğitim-Sen İzmir Şubeleri "Krize, anti-demokratik uygulamalara, adaletsizliğe karşı; bilimsel, laik, kamusal, demokratik eğitim" talebiyle yürüyüş gerçekleştirdi. Eğitim emekçileri, AKP hükümetinin eğitim alanındaki politikalarını protesto ederek, İl Milli Eğitim Müdürlüğü önüne kalem bıraktı.

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi'nin alacağı 200 itfaiye eri ve 50 zabıta memuru alımı için binlerce genç uzun kuyruklar oluşturdu. 4 gün içerisinde yaklaşık 14 bin kişi iş başvurusunda bulundu.

Sağlık kurumlarının almış olduğu “Acil” eylem kararı kapsamında 12 Mart günü Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Aksaray Şubesi, Çapa Tıp Fakültesinde, saat 08.00 – 10.00 arasında iş bıraktı. SES üyeleri Haseki ve Cerrahpaşa hastanelerinde de iş bırakma eylemleri gerçekleştirdi.

IBM Türk’teki sendikal örgütlenme mücadelesini çeşitli eylem ve etkinliklerle sürdüren Tez-Koop-İş Sendikası İstanbul Levent’teki Yapı Kredi Plaza önündeki uyarı eylemlerine bir yenisini daha ekledi. Tez-Koop-İş Sendikası İstanbul 2 No’lu Şube’nin çağrısıyla 12 Mart günü gerçekleştirilen eylemde Tez-Koop-İş’in bilişim sektöründeki sendikal örgütlenmeyi yaygınlaştırmak amacıyla kurduğu ‘Bilişim Örgütlenme Bürosu’nun kuruluşu ilan edildi. IBM’in Tez-Koop-İş Sendikası’nı tanıması ve atılan işyeri temsilcilerini geri alması talepleriyle gerçekleştirilen eylemin ardından Balmumcu’daki ATV-Sabah’ta grevlerinin 28. gününe giren TGS üyesi basın emekçilerine destek ziyaretinde bulunuldu.

Hak-İş’e bağlı Çelik-İş Sendikası’nın Teknik A. Ş’nin hava işkolunda değil metal işkolunda bulunduğu yönündeki itirazını değerlendiren Çalışma ve Sosya Güvenlik Bakanlığı kararı 11 Mart 2009 tarihli resmi gazetede yayınlandı. Kararda, “THY Teknik A.Ş’de az sayıda işçinin bulunduğu bölümün hava taşımacılığı işkolunda, diğer bütün bölümlerin ise metal işkolunda” yer aldığı belirtildi. Hava-İş Genel Başkanı Ayçin, sendika binasında gerçekleştirdiği basın açıklamasında THY Teknik A.Ş’ye ilişkin verilen işkolu tespit kararının "çalışma hayatı hukukunun güvenilirliğine indirilmiş bir darbe" olarak değerlendirirken asıl amaçlananın Hava-İş Sendikası’nın Teknik A.Ş’deki TİS yetkisini engellemek olduğunu duyurdu.

Elektrik işleri yapan arkadaşına yardım için 15 gün önce İzmit Yahya Kaptan’da bir inşaata giden ve düşerek ağır yaralanan 2 çocuk babası tesisat işçisi Alaattin Şimşek, boynu kırıldığı için Kocaeli Devlet Hastanesi’nde iki kez beyin ameliyatı geçirdi, ancak kurtarılamadı.

KESK Ankara Şubeler Platformu bir basın açıklaması yaparak, bağlı sendikaların yöneticilerine ve üyelerine yönelik tutuklamaları protesto etti. Mithatpaşa Postahanesi önünde bir araya gelen KESK üyeleri adına bir basın açıklaması yapan KESK Şubeler Platformu dönem sözcüsü Satı Buruncu Çali, Eğitim Sen Sivas Şube Başkanı Önder Doğan, BTS Sivas Şube Başkanı Nejat Sezginer ve Tüm Bel-Sen Van Şube üyesi Selma Aslan’ın tutuklanmasının KESK’in sendikal mücadelesini engellemeyeceğini kaydetti. Çali daha once yaşanan SES Genel Başkanı Bedriye Yorgun, SES MYK üyesi Meryem Özsöğüt ve DİVES Genel Başkanı Lokman Yorgun hakkındaki işten çıkarmalarında bu saldırıların bir parçası olduğunu ifade ederken, bu uygulamaların AİHM tarafından sendikal örgütlenmenin ihlali olarak değerlendirildiğini hatırlattı.

Türk Pirelli’den geçen yıl atılan ve açtıkları tüm davaları kazanan 6 işyeri temsilcisi ve kriz gerekçesiyle geçen ay işten çıkarılan 30 işçi de, delege adaylığı için başvurdu. Sendika, Türk Pirelli işçilerinin de başvurularını kabul etmedi. Bunun üzerine işçiler İş Mahkemesi’ne başvuruda bulundu. Hakim nezaretinde başvuruda bulunmak üzere sendikaya giden işçilere, kapılar açılmadı. Sürenin dolmasına 25 dakika kala kapıların kilitlenmesi, işçiler tarafından tepkiyle karşılandı.
Lastik-İş Sendikası, delege seçimleri öncesinde atılan işçilerin adaylık başvurularını tüzüğe aykırı olduğu gerekçesiyle kabul etmedi. Ancak işçiler hakim huzurunda adaylıklarını kabul ettirdi.

Yurtsever Cephe İşçi Birliği’nin 1 Mayıs’ın tatil edilmesi yönünde başlattığı çalışma, dün Ankara’da bir basın açıklamasıyla duyuruldu. Yurtsever Cephe İşçi Birliği adına Kaya Güvenç açıklamayı yaparken, KESK Yönetim Kurulu’ndan da katılımın olduğu eyleme Genel Sekreteri Emirali Şimşek de konuşmasıyla destek verdi.

Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in Gaziantep’te katıldığı parti toplantısında salona giren inşaat işçisi 46 yaşındaki Hüseyin Aymaz, elindeki kerpeten ve keseri sallayıp, “Açım, işsizim” diye bağırdı.

Topkapı'da bulunan Avrupa Yakası Posta İşleme Merkezinde (Avpim) çalışan PTT’li işçi, memur ve dağıtıcı kadınlar 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü işyerlerinde kutladılar.

Pharmacia ilaç firmasının Pfizer’a, Schering Plough firmasının da Merck’e satışından sonra, şirket evliliği sonucu dünya çağında yüzbini aşkın çalışanı olan bu firmalardan aralarında Türkiye'nin de olduğu bir çok ülkede 16.000 kişinin daha işşiz kalması bekleniyor.

Silikozis hastası kot kumlama işçileri için ‘Sesimiz Nefesimiz’ adlı dayanışma konseri düzenlendi. Kot Kumlama İşçileri Dayanışma Komitesi tarafından düzenlenen konser, 11 Mart günü Akatlar Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde yapılacak. Arif Sağ, Cahit Berkay, Mor ve Ötesi, Emrah Karaca, Kardeş Türküler, Anadolu Ateşi oyuncuları sahne alacak. Konser biletleri, Biletix noktalarında ve www.biletix.com internet adresinden satılıyor. Konserin bütün geliri, silikozis hastalarının tedavi ve hukuki giderleri için harcanacak.

TTB, bir halk sağlığı sorununa dönüşen işsizliğin ‘görünmeyen’ yüzüne dikkat çekti: İşçilerin hem kendilerinin hem ailelerinin ruh ve beden sağlığı tehdit altında.

Tofaş, OYAK Renault ve Bosch gibi önemli otomotiv fabrikalarının üretim yaptığı Bursa'da, yılın ilk 2 ayında 13 bin 773 kişinin işten çıkarıldığı bildirildi. Türk-İş 8. Bölge Temsilcisi Mehmet Kanca, ''Şubat ayında da 5 bin 372 kişi işten çıkarıldı. Bu da her iş günü 206 kişinin işini kaybetmesi demek. İstihdamdaki erime trendi aynen devam ediyor" diyerek Bursa'da iki ay boyunca her iş günü, 265 kişinin işini kaybettiğini açıkladı.

Eskişehir SES, 112 Acil çalışanlarının sorunlarıyla ilgili bugün bir basın toplantısı gerçekleştirdi. Yapılan açıklamada acil servis çalışanlarının düşük ücrete çalışırken döner sermayeden aldıkları ücretin ise yetersiz olduğu, Türkiye’nin pek çok ilinde 112Acil çalışanlarının ayda 6 nöbet tuttuğu, Eskişehir’de ise ayda 8 nöbet tuttuğuna değinildi. SES Eskişehir Şube Başkanı Dr. Bülent Nazım Yılmaz ücretlerin artmasını, çalışanlara risk tazminatı ve yıpranma payı verilmesini talep ederken ayda 8 nöbet gibi 112 yönetmeliklerine aykırı hukuksuz uygulamaların takipçisi olacaklarını açıkladı.

Sağlık örgütleri, odalar ve sendikalar, sağlık ortamında yaşanan sorunlara dikkat çekmek, sağlık çalışanlarının “güvenli-güvenceli çalışma, sağlık hakkı ve mesleki bağımsızlık” taleplerini haykırmak için “12 Mart günü işe 2 saat geç başlama” eylemi ve “14 Mart sağlık hakkı yürüyüşü”nü desteklemek için hastanelerde ve Taksim’de olacaklar. Kurumlar “Ümüğümüz sıkılmadan sağlık için acil eyleme!” çağrısını yükselttiler.12 Mart ve 14 Mart’ta gerçekleşecek eylemler öncesinde kurumlar İTO’da basın toplantısı gerçekleştirdiler.

Grevdeki ATV-Sabah emekçilerini Petrol-İş Sendikası yönetici ve üyeleri ziyaret etti.

Bursa’da Birleşik Metal-İş Sendikası’nın Asemat işyerinde başlattığı grev 70. gününe girerken fabrika önünde basın açıklaması gerçekleştirildi. Asemat işçilerinin yanısıra Prysmian, Asil Çelik, Grammer işçilerinin de katıldığı eylemde Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu, BMİS Genel Sekreteri Selçuk Göktaş da yer aldı. DİSK Tekstil üyesi BFTC ve Coats işçileri ve BDSP de eyleme katılarak greve destek verdiler.

Direnişlerini açlık grevine dönüştüren Makyal-Erka işçileri açlık grevinin 8. gününde ERKA patronunun bürosu önünde oturma eylemi gerçekleştirdiler. Makyal-Erka işçilerinden 7'si Erka patronunun isteğiyle gözaltına alındı.

Erdemir Genel Müdürü 200- 250 kişiyi gönüllü ayrılma teşvik programı kapsamında işten çıkaracaklarını açıkladı.

MEHA işçileri, LCW’nin Şirinevler’de bulanan mağazası önünde eylem yaptılar.İşyerlerinin LCW’ye fason üretim yaptığını belirten işçiler MEHA GİYİM patronu Habib Kuruahmet’in krizi bahane ederek işçileri üç ay boyunca SGK primlerini yatırmamayı ve dokuz ay boyunca asgari geçim indirimini vermeden çalışmayı dayattığını söyledi. LCW Şirinevler’deki fabrikasının önünde işçiler adına basın açıklamasını okuyan Bülent Erdoğan işyerlerinin zarar ettiğinin yalan olduğunu, LCW firmasının her ay yeni mağazalar açtığını söyledi. Patronun temel derdinin krizi bahane ederek hakları gasp etmek, işçileri ucuza ve sigortasız çalıştırmak olduğunu belirtti. MEHA işçileri LCW önünde yaptıkları eylemin ardından Elmabahçesi'nde yürüdüler.

Eğitim-Sen Ankara 2 No’lu Şube’ye bağlı Batıkent Kültürevi’nde “Dünyada ve Türkiye’de Ekonomik Kriz” konulu bir toplantı yapıldı.

İMO Başkanı Serdar Harp “İnşaat sektöründe çalışanlar kan kusuyor, ama siyasi iktidar kızılcık şerbeti içtiğimizi söylüyor” dedi. Harp, “Mühendis maaşlarının yoksulluk sınırının altında bulunduğu bir ülkede, işçilerin, kamu çalışanlarının halini anlatmak için kelimeler yetersiz kalır” ifadesini kullandı.

Yurtsever Cephe'li Emekçi Kadınlar Van’da 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü ile ilgili bir etkinlik gerçekleştirdiler.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Balıkesir’de Eğitim Sen’in çağrıcılığını yaptığı mitingle kutlandı. Mekik sokak'ta yapılan basın açıklamasında, ekonomik krizde, siyasi krizlerde ve savaşlarda öncelikle kadınların ezildiğine ve kadınların uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günün önemine vurgu yapılırken, emekçi kadınların şu talepleri sıralandı: “İşyerinde yada belediyeler tarafından mahallelerde kreşlerin açılması; Doğum öncesi iki ay,doğum sonrası 16 hafta olmak üzere 24 hafta ücretli izin verilmesi; Ebeveyn izinin yasalarda düzenlenmesi; İşyerlerinde dayak, taciz, tecavüz gibi tutum ve davranışların cezasız kalmaması; Sözleşmeli çalışanların taleplerinin yerine getirilmesi; Ev işlerinin kadınların üzerinden yürütülmek yerine toplumsallaştırılarak ortak çamaşırhaneler, yemekhaneler ile çocuk, özürlü ve yaşlılar için bakım evleri oluşturulması; Çalışma alanlarında cinsiyetçi politikaların kaldırılıp kadınlar lehine düzenlemelerin yapılması; 8 Mart’ın resmi tatil günü olması.”

Tuzla tersaneler bölgesindeki Dearsan Tersanesi’nde geçtiğimiz Ağustos ayında bir işçinin iş cinayetine kurban gitmesi konusunda basını bilgilendirdiği için işten atılan Levent Akhan’ın tersane önündeki direnişi 180 gündür devam ediyor. Tersanede DİSK Lİmter-İş Sendikası temsilcisiyken işine son verilen Levent Akhan’ın direnişi 10Eylül’den beri sürüyor.

İşsizliğin çığ gibi büyüdüğü Denizli'de işçiler, krizin faturasını ödemeyeceklerini düzenlenen mitingle dile getirdiler. DİSK, Teksif, Eğitim-Sen, KESK, TKP, ÖDP, EMEP, TMMOB'nin katılım gösterdiği mitingde, yaklaşık 3 bin kişilik grup, ‘İşsizlik ve Yoksulluğa karşi birleşik mücadele’ kapsamında İstiklal Mahallesi’nden Tokat Caddesi’ndeki miting alanına kadar slogan atarak yürüdü. ‘Savaşa değil eğitime bütçe’, ‘İşten çıkartılanlar geri alınsın’, ‘Krizin bedelini kadınlar ödemeyecek’, ‘İşçi ve emek düşmanlarını durdurun’, ‘Karanlığa karşı sosyalist Türkiye’ pankartlarıyla işsizliği ve yoksulluğu protesto eden Denizlililer, AKP’ye yüklendi.

Yurtsever Cephe İşçi Birliği Ankara’da bir basın açıklaması yaparak, 1 Mayıs’ı İşçi Bayramı olarak resmi tatil kabul edilmesini talep edecek.

Adana-Mersin D-400 Karayolu'nda tarım işçilerini taşıyan minibüse, ara yoldan çıkan kamyon ile arkasından gelen ve yine tarım işçileri taşıyan minibüsün çarpması sonucu meydana gelen trafik kazasında 19 kişi yaralandı.

Prada ve başka ünlü markalar için deri giysi ve obje üreten DESA işçileri, aldıkları düşük ücretler, kötü çalışma koşulları ve sendikal haklarının yok sayılmasını protesto etmek için Clean Clothes Campaign çerçevesinde İtalya'da... Prada, Milano, Londra, Madrid ve İstanbul'da eşzamanlı protesto ediliyor.

Genç Meclis, çalışmalarına hızla başlarken Türkiye'nin 81 ilinde yaptığı araştırma sonucunda Türkiye'nin Gençlik Durum Raporu'nu hazırladı. Söz konusu rapora göre gençlik, önündeki problemler nedeniyle geleceği düşünemez hale getirilirken, aldığı eğitim de yetersiz bulunuyor.

İşkur'a geçen ay, işsizlik sigortası fonundan yararlanmak için 69 bin 816 kişi başvurdu. Fondan geçen ay 281 bin 882 kişiye 205 bin TL ödeme yapıldı.

Çiğli Organize Sanayi’de bulunan İzmir Dişli Fabrikası’ndan 100 işçi işten atıldı. İşçilerin, “Kimse işten çıkartılmasın, yine gruplar halinde onar gün ücretsiz izin uygulamasını kabul edelim” önerisi de işten atmalara çözüm olmadı.

DESA Direnişiyle Dayanışma İstanbul Kadın Platformu, Desa ürünlerini boykot etme çağrısını yineledi.

Sabah ve ATV grevcilerine meslektaşlarından destek geldi. Medyada çalışan kadın gazetecilerin yanı sıra Deri-İş, Dev Sağlık-İş, Makine Mühendisleri Odası da grevcileri ziyaret etti.

Lüleburgaz’daki Gök Tekstil’de çalışan işçilere patron 23 Mart’a kadar ücretsiz izin dayatırken, sendika da yapılan toplantının ardından bekleme kararı aldı.

Basın emekçileri grevlerinin 23. gününde Taksim Galatasaray Lisesi'ne meşalelerle yürüdüler.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Kadıköy’de düzenlenen mitingle kutlandı. Mitingde kadın ve erkek emekçilerin yoksulluğa ve iş güvencesi ve güvenliği olmayan çalışma koşullarına karşı beraber mücadele etmesi gerektiği vurgusu öne çıktı.

Adana'da KESK üyeleri 6 Mart günü coşkulu bir 8 Mart yürüyüşü gerçekleştirdiler.

İzmir’de ekonomik krizde işsiz kalan bir baba çocuklarına bakamadığını söylerek, yardım istediği Valiliğin önünde soyunup bağırmaya başladı.

Birleşik Metal-İş Sendikası üyesi Sinter ve Gürsaş işçileri direnişlerinin 74. gününde ailelerin ve destekçi kurumların katılımıyla Dudullu’dan Sarıgazi Meydanı’na kadar coşkulu ve uzun bir yürüyüş gerçekleştirdiler. BDSP, OSİM-DER, UİD-DER, Partizan, Demokratik Haklar Derneği, ESP, Kaldıraç, TKP, DTP, ÖDP, Emep ve SDP’nin de destek sunduğu eylem Sarıgazi Meydanı’nda yapılan konuşmalarla sürdü. ATV-Sabah’ta süren grevin de selamlandığı eyleme Genel-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu Sarıgazi Belediyesi’nden işçiler anlamlı bir destek sunarken Birleşik Metal-İş’in örgütlü olduğu ABB ve GU fabrikalarından da katılım oldu.

AKP'li Adıyaman Belediyesi'nin 5 yıl önce işten çıkardığı 41 işçi tazminatlarını alamadıkları gerekçesiyle belediyeye icra getirdi.

ATV kanalı ve Sabah gazetesinin bağlı olduğu Turkuvaz Medya Grubu’nun grevin sona erdirilmesi ve sendikanın yetki belgesinin geçersizliğine karar verilmesi talebiyle açtığı davanın ilk duruşmasında, İstanbul 2. İş Mahkemesi, grevin ihtiyati tedbir olarak durdurulması talebini reddetti.

Gaziosmanpaşa Elmabahçe bölgesinde, ME HA TEKSTİL işyerinde son üç aylık mesailerinin ödenmesini ve sigortasız çalışan işçilerin sigortasının yapılmasını talep eden 117 işçi işten çıkarıldı. Yurtsever Cephe İşçi Birliği avukatları yaşanan gelişmeler üzerine dün işçileri ziyaret etti. İşçilerle bir toplantı yapan avukatlar, hukuki süreç ile ilgili bilgi verdiler. İşçiler ve avukatların patronla yaptıkları görüşme sonucunda da olumsuz yanıt alınması üzerine, Çalışma Bölge Müdürlüğü’ne başvuru yapıldı. Yasal başvurunun yanı sıra işçiler fabrikadaki malların ve makinelerin kaçırılmaması için işyerini terk etmeme kararı alarak, fabrika önünde kurdukları çadırlarda nöbet tutmaya başladılar.

İstanbul Üniversitesi’nde araştırma görevlilerinin iş güvencesi talebi ve akademisyenlerin piyasa koşullarında çalıştırılmasını protesto etmek için "Üniversiteleri Terk Etmiyoruz" eylemi gerçekleştirildi.

Vodafone’da işten çıkarılan 260 işçi için Maslak Plaza önünde eylem gerçekleştirildi. “Plaza Eylem Platformu” tarafından gerçekleştirilen basın açıklamasında bilişim işçilerinin örgütlenmesi ve saldırılara hazırlıklı olması gerektiği çağrısı yapıldı.

İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı taşeron şirketlerde çalışırken 'sözleşmeniz doldu' denilerek işten çıkartılan ve 'kadrolu iş' talebiyle yaklaşık 2 aydır açlık grevi yapan işçilere İş-Kur, 'eylemlere katıldıkları' gerekçesiyle 'işsizlik parası' ödemedi.

TGS İstanbul Şube başkanı Özkalkan, 10 kişiyle süren Sabah-ATV greviyle ilgili "Beklentimizin üzerinde destek aldık. Moraller çok daha iyi. Grev, kamunun diğer çalışanlarına da güç veriyor. İşveren masaya oturuncaya kadar sürer" dedi.

Dev Sağlık-İş Sendikası’na üye oldukları için işten atılan Çapa Kızılay Kan Merkezi çalışanları yaşanan son gelişmelere ilişkin Çapa Kızılay Kan Merkezi önünde 5 Mart'ta bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

DİSK Ege Bölge Temsilciliği, KESK İzmir Şubeler Platformu, TMMOB İzmir İKK krize karşı İzmir'de bir eylem gerçekleştirdi. Olumsuz hava koşullarına rağmen 2 bini aşkın işçi ve emekçinin katıldığı eylem boyunca krize, kapitalizme ve hükümete karşı öfkeli sloganlar eksik olmadı.

Kocaeli’nin Başiskele ilçesi Yeniköy beldesinde faaliyet göstermekte olan Türkerler Gemi Sanayi AŞ’ye bağlı tersanede, bir işçi iş kazasında yaşamını yitirdi. Taşerona çalıştığı tespit edilen 34 yaşındaki Şinasi Bozkurt, vinçle taşınmakta olan sac levhanın üzerine düşmesi sonucu ağır yaralandı. Bozkurt, yaralı halde kaldırıldığı Gölcük Devlet Hastanesi’nde kurtarılamadı. Bozkurt’un serbest bölgede başka bir tersanede çalışmakta olduğu, ancak altı ay önce işten çıkarıldığı öğrenildi. Evli ve iki çocuk babası Bozkurt, geçen hafta taşeron firmada işe girerek Türkerler Gemi Sanayi’de çalışmaya başlamıştı.

Seyrantepe’de devam etmekte olan Aslantepe Türk Telekom Arena Stadyumu inşaatında çalışan işçiler, üç aydır paralarını alamadıkları gerekçesiyle 4. defa iş bıraktılar. İşçiler, Tera İnşaat çalışanlarının ve mühendislerinin de kendilerine destek olduğunu söylediler. Greve katılan 500 işçi, stadyum yanında büyük bir ateş yakarak paralarını alana kadar bekleyeceklerini belirttiler.

Balıkesir Dursunbey’e bağlı Odaköy’de bulunan bir maden ocağında, yerin yaklaşık 280 metre altında grizu patlaması meydana geldi. Patlama sırasında ocakta çalışmakta olan 9 işçi yaralandı.

İstanbul Üniversitesi’nde düzenlenen ve araştırma görevlilerinin iş güvencesi talebi ve akademisyenlerin piyasa koşullarında çalıştırılmasına karşı düzenlenen "Üniversiteleri Terk Etmiyoruz" eylemi başladı.

Vodafone Türkiye'de toplu işten çıkarma kararı aldı. Kararın ardından çalışanlar kriz geçirdi ve çok sayıda ambulansın binaya geldiği söyleniyor. Plaza Eylem Platformu işçi çıkarmaları protesto etmek için, tüm çalışanları, sendikaları, sivil toplum örgütlerini, basını ve tüm duyarlı insanları 6 Mart 2009 cuma saat 12:30'da Vodafone Maslak Plaza önünde direnişe davet etti.

GOP Elmabahçesi’nde kurulu bulunan Meha Tekstil işçileri haklarının gaspedilmesi üzerine fabrika önünde direnişe geçtiler.

PTT’nin şirket haline getirilmesini öngören yasa taslağının geri çekilmesini isteyen Türk Haber-Sen üyeleri, özelleştirme yerine personel sayısının arttırılarak işyerlerinin güvenliğinin sağlanması gerektiğini bildirdiler.

Rızaları alınmadan önce ücretli, sonra da ücretsiz izne çıkarılan Gök Tekstil işçileri, önceki gün TEKSİF Edirne şube yöneticileri ve sendika avukatı ile birlikte fabrikaya gidip patronla görüştüler. İşveren, işçilerin ücretsiz izne razı olmalarını istedi. İşçiler ise iş akitlerinin feshedilip tüm alacaklarının ödenmesini isteyerek, bu teklifi kabul etmediler.

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) üyesi Sabah ve atv çalışanlarını, Kristal-İş Sendikası Genel Başkanı, yönetici ve üyeleri ziyaret etti.

KESK İzmir Şubeler Platformu, DİSK ve TMMOB, 5 Mart Perşembe günü krize ve işsizliğe karşı bir yürüyüş ve basın açıklaması yapacak. Basmane Meydanı’nda saat 15.00’te başlayacak olan yürüyüş Konak Eski Sümerbank önünde son bulacak.

Tıkanan toplu iş sözleşmesi ile gündeme gelen THY Teknik A. Ş.'nin sendika değişikliği konusunda, Hava-İş, çalışanlar arasında tepki ve kargaşa yaratan bu durumun uçuş güvenliğini zedeleyebileceği uyarısında bulundu.

İstanbul Tabipler Odası, Devrimci Sağlık-İş Sendikası ile SES üyelerinden oluşan sağlık çalışanları, Cağaloğlu'nda hastane personelinin maruz kaldığı şiddete karşıtı yürüyüş yaptı.

Türk Metal Sendikası, grev kararı alınan Ereğli Demir ve Çelik Fabrikalarında, sendika ve patron arasında anlaşma sağlandığını duyurdu. Görüşmeler sonucunda, şirket çalışanlarına saat ücreti olarak seyyanen ilk 16 ay için 60 Kr, kalan 8 ay için de 20 Kr zam yapıldı. 5300 işçiye eşit oranda yansıyacak sözleşmedeki bayram ve izin ikramiyelerinde yüzde 10, diğer sosyal haklarda da yüzde 15 oranında artış sağlandı. 1 Eylül 2008'den geçerli olan sözleşmenin bağıtlandığı güne kadar çalışanların birikmiş alacakları da aylık maaşlarına yansıtılarak ödenecek.

Türk Sağlık-Sen ve Sağlık-Sen sözleşmeli personel çalıştırılmasında değişiklik öngören düzenlemenin eş durumundan tayini kısıtlayan hükümlerinin değiştirilerek bir an önce uygulamaya konulmasını istedi.

Sendikasız geçen süre tazminatla telafi edilebilecek. Sosyal-İş Sendikası, 4,5 yıl aradan sonra Türk Eczacıları Birliği ile toplu iş sözleşmesi imzaladı. Toplu sözleşmeyle işçilere, sendikasız geçen süredeki kayıplarının telafisi için "sendikal örgütlülük tazminatı" ödenecek.

DİSK, asgari ücretin belirlenmesinde çalışanların geçim şartlarının göz önünde bulundurulmadığı ve önerilerin de dikkate alınmadığı gerekçesiyle, asgari ücretin iptali istemiyle Danıştay'a dava açtı.

Türkiye Sivil Havacılık Sendikası (Hava-İş) Merkez Yönetim Kurulu, THY Teknik A.Ş.'yi, hava taşımacılığı işkolundan çıkartacak bir karar alınmasının büyük bir vebal yaratacağını bildirdi. Çelik-İş Sendikası'nın, THY Teknik A.Ş. işletmesinin havacılık değil, metal işkolunda olması gerektiği' yönündeki itirazlarının, işletmede büyük kargaşa ve tepki yarattığını vurguladı.

Başbakanlık Merkez Binası önünde gelen emekli polis memuru Tuncer A., emekli maaşıyla geçinemediğini belirterek, icralık olan borçları nedeniyle kafasına ve göğsüne tabanca dayayarak eylem yaptı.

2008'in son çeyreğinde 10 milyon YTL kar eden ve 2008'de 290 milyon euro yatırım yapan Tofaş, 1400 kişiyle en fazla işçiyi kapı önüne koyan firma oldu. Ancak bununla yetinilmiş değil, yeniden ücretsiz ya da yarı ücretli izinler gündeme getiriliyor.

Kayseri'nin Melikgazi İlçesi'nde sobadan çıkan yoğun duman işyerinde çalışan 8 işçiyi zehirledi.

ABD'nin İncirlik Üssü'ndeki taşeron şirketin işçileri açlık grevine başladı.
Türk-İş, Şubat ayında dört kişilik bir aile için açlık sınırını yaklaşık 740, yoksulluk sınırını 2 bin 411 TL olarak hesapladı.

Çimse-İş Sendikası’nda örgütlenen Enmersan Mermer Sanayi işçileri, toplusözleşmeye hazırlanıyorlar. İşçilerle TİS’i görüşmek üzere bir araya gelen Çimse-İş Şube Başkanı Kazım Belek, taslak metinle ilgili işçilerin görüşlerini aldı.

İstanbul’da bazı okulların onarımını yapan Arter İnşaat isimli müteahhit firmanın sahibi, aylardır ödenmeyen paralarını isteyen işçilere ateş açtı.

Kartal Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Doğum Servisi’ne ait asansörle çöp taşıdığı sırada asansör demiri ile duvar arasına sıkışarak ağır yaralanan 32 yaşındaki işçi Emin Tekeli, tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. Güvenlik kabini bulunmayan bu tip asansörler yasaklanmış olmasına rağmen hastanede kullanılıyor.

Soma Kömür İşletmeleri Anonim Şirketi'nde AKP'nin düzenleyeceği mitinge katılmayanların yövmiye kesintisiyle tehdit edildiği iddia ediliyor.

Toroslar Devlet Hastanesi taşeron şirkete 18-40 yaş işçi çalıştırma sınırlaması getirince işsiz kalan 40 yaş üstü işçiler protesto eylemi düzenlediler.

KESK Genel Başkanı Sami Evren yerel seçimlerde özelleştirmeyi savunan partilere oy vermeyeceklerini söyledi.

Artan yoksulluk ve işsizlik emekçileri isyan ettirdi. Mersin Emek ve Demokrasi Platformu’nun çağrısıyla bir araya gelen 1500 kişi AKP’ye yürüdü.

Adana’da İncirlik Hava Üssü’nde faaliyet yürüten MAKYAL-ERKA isimli taşeron firma bünyesinde çalışan işçiler ödenmeyen ücret hakları için 2 Mart'tan başlayarak açlık grevine gidiyor.

ATV-Sabah çalışanları grevlerinin 16. gününde İstanbul Taksim'de meşalelerle yürüdüler. Ankara'da ise grevle dayanışma amacıyla meşaleli basın açıklaması gerçekleştirildi.

Sabiha Gökçen Havalimanı'nın Dış Hatlar bölümündeki inşaatın tavanı çöktü. Bir işçi hayatını kaybederken bir işçi de ağır yaralandı.

Antalya’da bir torna atölyesinde meydana gelen patlamada ikisi ağır altı kişi yaralandı. Cumhuriyet Mahallesi Eski Sanayi Sitesi’nde bulunan Olcay Torna ve Kaynak Atölyesi’nde meydana gelen patlamanın, karpit kazanı veya oksijen tüpünden kaynaklandığı sanılıyor.

Bir kot taşlama işçisi daha çöl akciğer hastalığı nedeniyle yaşamını yitirdi. Üç sene boyunca İstanbul’da bir kot taşlama atölyesinde çalışmış olan 25 yaşındaki Ruhat Yıldırak, son iki yıldır memleketi Bingöl’de hastalıkla mücadele etmeye çalışıyordu. Yıldırak, dün hastalığa yenik düştü.

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), Ankara'da greve çıkan Sabah-ATV emekçilerini desteklemek için her cumartesi saat 17.30'da Yüksel Caddesi'nde buluşuyor.